Page 134 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 134

Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması

               Ali Hikmet arkadaşları arasında fiyakalı dolaşsın, bagajını elini sürmeden
            açabildiğini herkese anlatsın hatta bir şekilde fırsatını bulup göstermek için bin
            takla atsın. Eve gelen hangi misafir arabasını görmeden gitme şansını bulabildi?
               “Olsun.”

               Akıllılık edip okulun içine sıyrılıyoruz. Sağlı sollu yeşillikler ilerledikçe
            binalara dönüşüyor. Kocaman stadyum yolumuzu kesiyor. Oradan Konyaal-
            tı’na iniyoruz. Sahile yakın duruyoruz, uğranacak bir yer varmış. Arabanın içi
            durulacak gibi değil, aşağıya inip karşıya geçiyorum. Göz ucuyla izliyorum,
            nereye uğrayacak?
               Kocaman parlak tabelası olan bir emlakçıya giriyor. Rüzgâr esse kum taneleri
            yüzüme değecek. Emlakçıdan çıkıp sakınımlı adımlarla arabaya doğru yürümeye
            başladı. Aynı tavrı takınıp karşıya geçtim. Arabadakilerle aramda sahildekilerden
            daha uçuk bir mesafe var. Kendimi buraya ait hissedemiyorum. Başka bir yerde
            bana ihtiyacı olan dakikalara yetişmeliyim. Saçlarımı savuran rüzgârın aksine
            doğru arabanın burnu döndü. Deniz sıcak mıdır?

               Sahilden yukarıya doğru tırmanıyoruz. Radyo kapalı. Neden açmıyorlar ki?
            Güneşin ışıkları arabanın camından geçerek pantolonuma ter olarak dökülüyor.
            Köpekler kavga edecek. Yeşilin yanmasına on iki saniye… Sarı olan ürkek çıktı;
            evcil herhâlde.
               Nemli toprak kokusu genzime doluyor. Yeni bellenmiş tarla gibi ama ekecek
            bir şey yok ortada, yanımda tabut var.

               Gömecekler. Toprak atacak mıyım?
               Vazifelerini tamamlayanlar yanımızdan ayrılıyorlar. Bütünlük kayboluyor.
            Her teselli bir öpüşten önce değiyor suratıma. Kıvrılmış sert bıyıklar ve kırçıllı
            sakallar. Ne kadar can acıtıcı. Güzel kokulu kadınlar da var. Kadınlar gittikleri
            her kalabalık için böyle güzel mi kokarlar?

               Bir yığın toprak. Hiçbir anlam ifade etmiyor. Ama hissettirdiği bu irkinti
            canımı yakıyor. Ne olacak şimdi? Sema burada olsa ağlar mıydı? Ben ağlamıyo-
            rum. Niye ağlamıyorum? Kendimi yere atıp kimseleri umursamadan ağlamak,
            biraz olsun, parlak gözlerle etrafa bakınmak istiyorum.

               Sıcak var, can yakıcı bir sıcak var. Bu sıcakta… Hem de toprağın altında…



            134
   129   130   131   132   133   134   135   136   137   138   139