Page 137 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 137
Hasan Demir | Filizkıran
Hayır ağlamadım, hiç ağlamadım.
Merdiven çıktığımdan değil bu ağırlık, eskisinden daha ağırım sanki. Top-
raktan hepsi topraktan. Kaşlarım zonkluyor. Kaşlar zonklar mı hiç?
Kitaplar. En iyisi onları ayıklamak. Köşeye yığarım. Sesini çıkaramaz bana,
itiraz etmiyorum. Ağlamıyorum da. Borcunu ödedi, borcunu ödemeseydi belki
yapmazdı. Ama ödedi.
Sema nereye kayboldu, mutfakta mıydı acaba?
Kaç oldu? Çok fazla, çok. Olsun, kıyafetlerimin hepsini almam. İtiraz etmez-
ler. Çünkü ben de etmiyorum. Mobilyacıya böyle bir günde kim borcunu öder
ki? Geriye dönmeyecek biri artık erteleme imkânı kalmayınca öder. Bana daha
söylemedi ama biliyorum. Evi satacak. Belki sattı bile. Bu kadar çabuk! Onun
da içinde toprak yok mu? Nasıl düşünebildi bunu hemen?
Yeter bu kadar. Yan odaya geç. Orayı da halletmeliyim. Eşyalar. Her yerdeler.
Kullanılmışlığın izleri yok eşyalarında. Olsa olsa birisine ait olmanın hüznünü
taşıyabilirler, en çok. Bu hüznü de en çok bir başkasına gösterirler, demişti.
Şimdi bu hüznü görebilecek olan ben miyim?
Dedem, ben, güzellik. Siyah renk güzellik mi olurmuş? Olur tabiî. Bir daha
söylesin bak nasıl tersliyorum. Dedem, ben ve güzellik. Siyah güzellik. Birisine ait
en güzel anıyı eşyalar saklarmış. Kendi eskir, hatıra kuvvetini içinde saklarmış.
İçinde saklar. Toprak gibi yani. Hep içimde kalacak mı bu?
Çerçeveyi koltuk altıma alıyorum. Sokakları içime kıvrılan Antalya’nın
kalabalık caddelerinde dedem, ben ve güzellik. Denizi arkamıza almışız çünkü
gözümüz sonsuzlukta değil. Bitimli bir günün sıradan saatlerinde yaşıyoruz.
Çünkü bizi bu sıradan saatlerin içinde bulmak kimsenin aklına gelmez. Sema.
Sema nerede? Aşağıya iniyorum.
Sema ağlamış mı acaba?
137