Page 140 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 140

Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması

               Gecenin rüyasının duası, benim beklemediğim bir anda, kendiliğinden o
            insanların kendi sırlarıyla gelmeye başladı. Kendi hikâyeleri, gizleriyle hem
            de. Onca farklı renklerle bezenmiş elbiseler kederli, aldırmaz, alıngan, buğulu,
            hırçın sesler.
               Onca insan gördüm. Onca nefes…

               Çocukluğuma gittim.
               Bir çocukluk anında alnında beliren bir hikmetle kaybolan arkadaşımı gördüm
            en son. Tam da koştuğu yolun düzlüğünde hem de.
               Sanki biraz sonra yokuşu tırmanıp, Kâbe’ye koşup bir sevinçle ’’İşte ben de
            Kâbe’ye gideceğim… Beni çağırıyorlar… Selâmun aleyküm ben de geldim.”
            diyecekti. Annesi elinden evden gizlice götürdüğü küçük yolluğu almak adına…
            Ardından yalın ayak koşarcasına… İşte bu andan kaç dakika önce. Evet, tam
            da dediğim gibi. İşte o gecenin rüyasının duası, kendi alâmetini bir çocukta
            bulmuş bulunuyordu.

               “Paylaştığın senindir, biriktiğin değil.”
               İnce, zayıf yüzünü gördüm. Gördüm de afalladım. Gözlerimi kapattım sonra…

               Şimdi Keti Nine, yolun düzünde herhâlde sürüklemek istiyor beni. Yedi
            yaşındayım. “Gel oğul!” diyor. “Gelemem ebe.” diyorum. Yanımızdan ihtiyar
            amcalar geçiyor. Geçiyor da hava ve toprak sıcaktan çöl yeri. Dalgalı siyah
            saçlarımı göğün sıcağı terle yıkamıştı. Epey gittikten sonra eski harabe evin
            oraya geliyoruz. Taşlar, ıssız ve kimsesiz yer. Canımana köyünün yol düzünde
            güneş alabildiğine kızıl ve kızgın. Kurumuş bir sessizlik. Keti Nine’nin sesi
            serin bir yel gibi. Hâlâ delidolu bir genç kız gibi. Daha ihtiyarlığın ve ölümün
            sesini duymamış gibi. “Oğlum Emre”, diyor, “Burada dedelerin, Üçler, Beşler,
            Yediler ve Kırklar yatar.” Sonra cebinden kara mı kara bir muska çıkarıyor. Hiç
            yanından eksik etmediği aynası yere düşüyor. “Ben her gün bu aynaya bakıyor,
            bir de buraya gelip dua ediyorum.” diyor. Keti Nine’nin sesi serin bir yel gibi.
            İçten ve hoş, hâlâ genç bir kız gibi.
               Ben gidip gelemeyecek şeylerin hikmetiyle duaya dalmışken o bir ağıt yakıyor.
            Ben dizlerimin üzerine çökmüşken o bir çınar gibi ayakta. Öyle ki Canımana’nın
            kervan geçmeyen bu yerinde o gölge oluyor bana.




            140
   135   136   137   138   139   140   141   142   143   144   145