Page 144 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 144

Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması

            yakarışını duyuyorum. Haklılar. Çoktandır bu âleme başka bir âlemden olan
            biri gelmemişti. Ne bir deliyim ne de veli olduğumu bilmekteyim… Bendeki bu
            hâl fazla gözüme batmış olmalı ki “İşte başa belâ!” dedim kendi kendime. Sen
            misin onlara bahşedilene talip olan?
               Gecenin bir yarısı aldılar beni. Gecenin bir yarısı in cin top oynuyor. Kaya-
            lıklardan dikkatli adımlarla geçtim. Ayaklarımı tuzlu suya yahut zemzem suyu
            serinliğinde yıkadılar, hatırlıyorum. Bir yandan da bağıra bağıra ezberimdeki
            tek şiirimi dua niyetine okuyorum. İçimden okuduğumu sanırken o vaktin
            ihtişamında dıştan söylüyormuşum. Ne bağırıyorsun kardeşim, dedi bir ses.
            Kafilede bize eşlik eden kâtiplerden birinden geldi yahut karanlıkta göremediğim
            sonsuzluk odalarından biri olsa gerek, dedim. Karanlığın belli belirsiz renk deği-
            şimine alışan gözlerim sesin geldiği yakınlıkta birine rastlamadı. Bilmiyordum
            daha ya? Şiirimi bir daha okudum.

               Bir daha aynı ses duyuldu. “Gecenin rüyasının duasını istemekle bu şiir uymuş
            mu sen söyle?” dediler. Yahu bırak şiiri, şurada on sekiz bin âlem yolumuz var.
            “İnsaf yahu! Ben bu sesi tanıyorum.” dedim. “Vallahi tanıyorum. Bu Tapduk
            Emre’nin sesi. Gönderdiğim yazıları didiklemesi yetmiyormuş gibi burada da
            buldu beni. Bari sen kalaydın orada.” dedim. “Yârensiz düğün olur mu?” dedi.
               “Hiçbirinizi sevmeseydim.” dedim, “Yine gelir miydiniz gecenin bu vakti?”
            Hiç kimseden ses yok. “Tamam.” dedim. Bu işin sırrına vâkıf olmaya başladım.
               Gizi bulduracak yol varmış da haberim mi olmaz benim? Hadi bakalım.
            Gecenin rüyasının duasını edip onların her birine öyle şeyler söyledim ki her
            biri şaşırıp kaldı.
               Bugün mağaradan gelirken tanıştığım dervişlere yükleniyorum en çok.
            Duydum ki adıma dua okuyorlarmış. Oldu mu ya? Hem Molla Kâsım o vakit-
            ler neredeymiş? Onca yolcu sizin yüzünüzden… Tövbe tövbe…
               Hepsine tek tek cevap veriyorum. İçim hiç mi hiç rahat değil.

               İçlerinden birine cevap bulamıyorum.
               Hani şu “Burada Üçler, Beşler, Yediler ve Kırklar yatıyor” diyerek kolumdan
            çeke çeke uzaklaştırdığın taş ev yok mu? İşte o ev. O koca ev, önündeki sık
            yapraklı dalları aralayarak yüzüme kadar eğilmez mi? Bir an üstüme yıkılacak
            sanıyorum. İşte bir senin sözüne boynum eğik duruyor.



            144
   139   140   141   142   143   144   145   146   147   148   149