Page 148 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 148
Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması
Uyumam gerekliydi. Akşam Sakarya’da sahne alacaktık. Bu koşuşturmanın
arasında durup yarım saat kendimi dinlemek bana iyi geliyordu. Günün doğuşunu
izlemeyi bu yüzden seviyordum. –Bu semtte beni çeken bir şeyler var. İçimde bir
yerlere dokunuyor.- Belki de ben bu atmosferi seviyordum. Yenilenen dünyaya
kafa tutan eski apartmanlar. Camlarla kapattırılıp işlevsizleştirilen balkonlara
inat saksılarla renklenmiş balkonlar. Benim ruhum burada şekillendi ve eksik
kalan ne varsa onu dolduracak olan bu camlardan birinin ardında. Gökyüzüne
baktım. Günün ilk saatlerinde derin bir nefes alıp yatağıma gittim. Birkaç saat
uyuyup kendime gelmeliydim....
“Bir Şubat akşamıydı. Aralıksız üç gündür kar yağıyordu. Köyden yakın bir
akrabamızın cenaze haberini aldık. Annenle baban apar topar hazırlandılar.
Sen gitmeyin diye çok ağladın arkalarından, o akşam bir ayrı huysuzdun. ‘Sen
rahatsızsın baba, gelme biz gideriz. Hem çocuk seninle kalsın. O da üşütüp hasta
olmasın bu havada.’ dediler. Seni bana emanet edip gittiler. Gittiler ama…”
diyerek anlattı dedem. Gözlerinin altındaki halkalara bir halka daha eklendi
sanki, onun gözünden akanlar benim boğazıma düğümlendi. Artık dokuz
yaşındaydım. Aklım eriyordu. İçimdeki boşluk büyüdükçe bunu hissediyordum.
Büyümek istemiyordum. Duymak istemiyordum. Aklım ersin istemiyordum.
Ben büyüdükçe dedem yaşlanıyordu. Onun ölmesini istemiyordum.
Bir gün okuldan gelmiştim. Odama gidip kapıyı kapattım. Yumruklarımı
sıktım ağlamamak için, dişlerimi sıktım. Küçüktüm, kendimi tutamadım. Dedem
camiden geldi. “Selma, geldin mi yavrum?” diye seslendi. Cevap veremedim.
Beni böyle görmesini istemedim. Beni üzenler onu da üzsünler istemedim.
Kapıyı çaldı. Artık büyümüştüm ve odama girmekten çekiniyordu, biliyordum.
Meraklanmasına gönlüm el vermedi, gittim açtım kapıyı. Saklamaya çalıştım
ama gözlerim kızarmıştı. Sarıldı bana. Sarıldım dağ gibi, çınar gibi omzuna.
-Sınıftakilerle tartıştım dede, önemli bir şey yok merak etme.
Yaşıtlarımla anlaşamıyordum. Zaten sessiz, içine kapanık bir çocuktum. Bir
de böyle alay eder gibi baktıklarında içimden onları dövmek geliyordu. Okulda
yapılan etkinlikleri, yerli malı haftalarını, törenleri sevmiyordum. 23 Nisan’ın
gelmesini bile sevmiyordum. Benim dedemin parası yetmezdi öyle kıyafetlere.
Hem alsa bile beni izlemeye annem ve babam gelemezdi. Bütün bunları içimden
geçirdim, söylemedim. Ama dedem anladı, omuzları çöktü. Uzunca bir süre laf
148