Page 190 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 190

Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması

               “Durdururdum.” dedi sadece. Kendinin duyabileceği bir fısıltıyla ve ruhu
            aklından geçenlerin bıraktığı kirli izlere bulanırken devam etti. “Durduraca-
            ğım...”
               Parmakları yavaş yavaş belindeki silahın kabzasında gezindi. Metalin tenine
            verdiği soğukluk, kalbindeki öfke dolu yangınla tezat oluşturuyordu. Gözleri
            gayri ihtiyari bulutlu gökyüzüne çevrildi. Birazdan yağmur yağacaktı. Ama fazla
            sürmeyecek, sanki bu kasvetli geceye biraz olsun nefes getirmeye çalıştıktan
            sonra kaderi yok olmak olan bulutlarını da alıp kasabanın üzerinden gidecekti.
               Kadın tüm olacakları biliyordu. Nasılsa bu, yaşanmış bir geceydi.
               Gözlerini kapatıp, içinden 10’a kadar saydı. Bunu, kendisini sakin tutmaya
            çalıştığı zamanlarda yapardı ama son bir yıldır, sakin kalması gerektiğini düşün-
            düğü tek bir an bile yaşamamıştı. Öfke ve ağlama krizleri arasında geçen gün-
            leri, kaybettiği evladının acısıyla kadını dipsiz bir çukura çekmiş, sonunu dahi
            hazırlamıştı. Âdeta nefes alamadığı, kâbus dolu gecelerini bir anda sonlandıran
            ise, her şeyi değiştirebileceğine dair kendisini ele geçiren o ufacık umut olmuştu.
            Babasının, çözmek için yıllarını verdiği o zaman problemini çözebilir, zamanda
            geriye gitmeyi fiziksel olarak mümkün kılabilirdi. Onu aylarca kapandığı oda-
            sından, yalnızlık dolu mabedinden çıkaran bu düşünce olmuştu. Leyla, oğlunun
            ölümünü engelleyebilirdi.

               Saklandığı çalıların yaprakları yavaş yavaş yağmur darbeleriyle sarsılmaya
            başlarken üzerindeki montun kapüşonunu kafasına çekti. Bir belgeselde bul-
            duğu videoyu izlediği günden beri gelmesini beklediği an, artık yaklaşıyordu.
            Buraya, o katilin bir nefes kadar yakınına bunun için gelmişti. Sonra hatırladı,
            hayatının mahvolduğu ve hatta kendine göre “son” bulduğu o kapkara günü.
            Oğlunu okuldan almış, ardından işlerini halletmek için bankaya uğramıştı. Ama
            bilseydi o yerin birazdan İstanbul’un en ünlü banka soyguncusu tarafından ziya-
            ret edileceğini ve tarihin belki de en kanlı soygunlarından birinin yaşanacağını,
            uğramayı bırak canından çok sevdiği oğlunu da alır, kendisini evine kapatırdı.
            O anları düşünmek zihnini yeniden dehşet dolu bir anıya teslim etti.

               Küçük çocuk, koltuklardan birine oturmuş, annesinin havale işlemini yap-
            masını beklerken elindeki şekerini yiyordu. Hava soğuk olduğu için montu
            ve atkısı hâlâ üzerindeydi. Bir ara dönüp oğluna bakmıştı kadın ve çocuğun
            kendine gülümsediğini görmüştü. Kadın da tam o muhteşem gülümsemeye kar-



            190
   185   186   187   188   189   190   191   192   193   194   195