Page 33 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 33

Diren İnanç | Eski Bir Hikâye*

            Kimisi çevrilince devrildi. Çıtırtılarını dinledi. Nenesinin verdiği kestaneleri
            çiziklerinden yarıp ağzına attı Kâmrân Bey. Parmakları kararmadı. Tırnakları
            acımadı. Ağzı dili yanmadı. Acıdı, yandı ama anlamadı. Çünkü zihninde sadece
            ceketi vardı. Yeni ceketinin yakasını düşündü, bir parmak daha yukarı yapsaydı
            diye hayıflandı. Belindeki boşluğu aldırmadığı için pişmalık duydu. Düğmele-
            rini, astarının rengini hayal etti. Gözünü kapattı, yine düşündü. Sabahı zor etti.

               Sabah Kâmrân Bey’i kapısında gördüğünde şaşırdı buna Terzi Niyazi. Çünkü
            sabahında daireye gitmedi Kâmrân Bey. Ve sonraki gün. Ve bir sonraki gün. Her
            sabah Terzi Niyazi’nin dükkanında aldı soluğu aylar boyunca. Terzi Niyazi’ye
            düğmelerini söyledi. Ve astarını anlattı. Ve cebine mendil istedi. Ve iç cep ekletti.
            Ve iç cebine düğme diktirdi. Ve ecnebi dergilerden modeller gösterdi.
               Dinledi ama tüm bunların hepsi Nazmi’ye anlamsız geldi. Günler sonra
            Kâmrân Bey daireye geldiğinde ve Kâmrân Bey’i karşısında gördüğünde duy-
            duklarına inanmak istemedi. Günlerdir daireye gelmemesinin sebebi bir ceket
            olabilir miydi? İnanmadı ama yine de dinledi. Hep dinledi. Sadece o mu? Katip
            Pervin de. Yazman Samim de. Mühendis Marif de. Hiçbiri olup bitene bir anlam
            veremedi. Hatta sır küpü Murteza da. Israrla her gün istediği ıhlamura bir türlü
            anlam veremedi. Aslında anladı ama hiçbir şey söyleyemedi. Daire Amiri Amil
            Bey’in yirmi yıllık karısını gencecik bir matmazel için terk ettiğinde, onları siyah
            bir Corvette içinde gördüğünde, sırtına tıpkı Kâmrân Bey’in anlattığı gibi bir
            ceket geçirdiğinde, Daire Amiri Amil Bey’e de söyleyecekti. Ama o zaman da
            söyleyememişti. Çünkü aylar öncesinde o da Kâmrân Bey gibi hevesle, ‘Bitecek’
            diyordu. Bitecekti. O gün.

               O gün geldiğinde içi içine sığmadı Kâmrân Bey’in. Acele acele kalktı. Çabuk
            çabuk hazırlandı. Kahvaltısını ederken nenesi tuhaf tuhaf bakıyordu. Sonra eski
            ceketini hızlı hızlı giydi. Ceketindeki yırtığa baktı. Pis pis sırıttı. Ben gördüm. O
            sırada sıkıca tutunmuştum. Terzi Niyazi sırıtmasına anlam veremedi. Çünkü Terzi
            Niyazi’nin dükkanına vardığında sırıtması hâlâ suratında asılı kalmıştı. Elinde,
            kağıda sarılmış ceketini gördü. Parıl parıl parladı gözleri. Küt küt attı yüreği.
               Sonra ne mi oldu? O gün; o gün Kâmrân Bey’in hareketsiz bedenini yerden
            sürüklüye sürüklüye kaldırdılar. Yüz üstüydü, çünkü yere düşerken sıkıca
            tutmuştu paketini. Kimse anlamadı bunu. Ama Katip Pervin anladı. Yazman
            Samim ve Mühendis Marif de. Hatta sır küpü Murteza da. Daire Amiri Âmil
            Bey, dairenin karşı kaldırımından karşıya geçerken onu tek hamlede yere seren


                                                                                    33
   28   29   30   31   32   33   34   35   36   37   38