Page 37 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 37
Menekşe Okyay | İstasyon*
Ortada eski tip bir kömür sobası var. Soğuk kış sabahlarında dahi yandığı
nadir, ama sadece varlığı bile, yağmurdan kaçan müstakbel yolcuları rahatlat-
maya yetiyor.
Ortada bir soba var. Dışarıda damlalar ne kadar öfkeli ve hırçın olursa olsun,
kurulanmak ve ısınmak umudunu canlı tutuyor.
Belki de bugün, o gün olacak.
Fasulye poşetini silkeleyip çekmeceye tıkıştırıyor ihtiyar kadın. Porselen,
büyük kaseyi alıyor, o arada kırılmış fasulyelerden biri düşüyor yere. Kâse güç
bela aldı hepsini zaten. Sanki kim yiyecekse o kadar yemeği? Ama alışkanlık
işte... Yarım kilo bir şey almaya utanıyor.
Kâseyi tezgâhın üstüne bırakıp, belini tutarak usulca eğiliyor yere, düşen
fasulyeyi alıyor. Evde dolanmak, eğilip kalkıp iş yapmak için yaşlanıyor artık.
Farkında.
Onu da kâseye atıp suyu açıyor.
Su güçlü, kâseyse zar zor alıyor fasulyeleri, lavabonun içine düşüyorlar kadın
üstlerinden su geçirirken. Düşenleri tek tek alıp geri koyuyor, musluğu kapatıyor
sonra. Fasulyelerin suyunu süzüyor.
Gözünden bir damla yaş düşüyor o sırada. Kolunun yeniyle siliveriyor,
ayıplarcasına.
Ağlamayacak kadar alıştığı bir şey olmalıydı hâlbuki bu. Ragıp hemen hemen
her gün gidiyor. Her gün bu vakitler. İlk başlarda çok denedi, ama artık arka-
sından koşup geri çevirmeyi denemiyor Bahriye Hanım. Çünkü işe yaramıyor.
Ragıp, onu yolundan alıkoymaya çalışan bu yabancı kadını, deli sanıyor, daha
hızlı atıyor adımlarını ya da kavga ediyor onunla.
Bastonla dövmeye kalktı bir keresinde. Sonra bir daha engellemeye çalışmadı
onu Bahriye Hanım.
Tencereyi çıkarıyor, fasulyeleri deviriyor, biraz hızlıca. Burnunu çekiyor.
Ocağın altını yakıyor, kapatıyor sonra; patatesleri, soğanları hazırlamadı,
hatırlıyor.
37