Page 41 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 41
Menekşe Okyay | İstasyon*
Kenarda bekleyen yaşlı adam, tren istasyona yaklaşırken, birkaç adım daha
atıp raylara atlıyor. Ve şimdi yüzünü, tam da ona doğru gelirken makinisti acı
acı düdüğe asılan trenin yüzüne dönüyor.
“Hop, amca!”
“Amca n’apıyorsun, tren geliyor!!”
“Tutun adamı, amca çekil!”
Amca, kendisine bağıran kimseyi duymuyor gibi, dalgın bir kararlılıkla olduğu
yerde duruyor, bastonuna sıkı sıkı tutunuyor. Bir anlığına, bir fotoğraf karesi
gibi duruyor istasyondaki herkes ve her şey.... Damlalar bile sanki duraksıyor.
“Emrah koş, Ragıp Amca!”
Güvenlikçi genç adam, istasyon memuruna doğru sesleniyor; bir yandan
hızlı adımlarla raylara ilerliyor. İstasyon memuru, binanın içinden şapkasını
düzelterek çıkarken, bir parça bıkmış görünüyor...
“Yine mi be moruk...”
Trenin düdüğü soluk almaksızın ötüyor, istasyondaki kalabalık, iki adam
raylardaki ihtiyara koşarken bir ağızdan nefeslerini tutuyor.
Her şey, birkaç saniye içinde olup bitiyor.
*
Belki de bugün, o gün olacak. Belki de bugün eve dönmeyecek Ragıp Efendi.
Belki telefon şimdi çalacak. Mutfak masasında oturup dalgın dalgın ocağa,
soğumakta olan taze fasulye yemeğine bakarken... Belki ağlayacak, belki bayı-
lacak, belki sakince karşılayacak bu beklediği haberi. Belki beklemesi fayda
etmeyecek. Belki o da bir kalp kriziyle...
Muhtemelen telefonu kapatıp, oğlunu arayacak. Haberi verecek. Oğlu bir
şey diyemeyecek bir an. Hemen geldiğini söyleyecek sonra.
Önce evde buluşacaklar hepsi. Oğlu, gelini, torunu. Hayır, torunu değil...
Onu birine emanet ederler gelirken. O küçük daha.
41