Page 40 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 40
Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması
İhtiyar emekli, yanındaki belediye memuruna, kendi çocukluğundan başlayan,
birbirinden kopuk menkıbeler anlatmaya geçiyor. Yağmur düşmeye, dışarıdaki
adam aynı yerde öylece durup trenin geleceği yöne bakmaya devam ediyor.
*
Fasulyenin altını kapatırken duyuyor trenin düdüğünü. Acı acı, uzun uzun
çalıyor. Son beş aydır hep olduğu gibi. Her ikindi vakti.
Belki de bugün, nihayet, son çalışı olacak. İçten içe bunu, artık bitmesini
umduğunu bilmek, yaşlı kadını kahrediyor. Ama kocasının, beş aydır her gün,
istasyona gidip ne yaptığını bilmek kadar değil... O kadar değil.
Bunu ilk yaptığında aylardan mayıstı. Hastaneden çıkıp eve geldikleri günün
ertesi. Hiçbir şey söylemeden hazırlanıp evden çıkmıştı Ragıp Efendi. Bahriye
onun çıktığını geç fark etmiş, panikle koşturmuştu arkasından...
Alelacele terliğini, çantasını kapıp kocasına yetişmeye çalışırken, sorduğu
hiçbir soruya cevap alamamıştı. Durduramamıştı da onu.
Ne yapacağını da anlayamamıştı doğrusu. Otuz yıllık kocasının tek söylediği,
“Bekliyor.”du. Bahriye Hanım, o gün hiç korkmadığı kadar korkarak, ağlaya
ağlaya takip etmişti kocasını; ömründen ömür alan o birkaç saniyeden sonra
da, hıçkırıklarla ağlayarak, yalvar yakar eve geri götürmüştü, hayat yoldaşını...
Kabus o kadarcık sanmıştı. Ama devam etmişti.
Beş ay. Her ikindi vakti. Karşı konulamaz, ölümcül bir alışkanlıktı kocası-
nınki...
“Bekliyor,” diyordu biri bir şey soracak olsa. “Aysel bekliyor. Söz verdim.”
*
Trenin düdüğü, yağmurun sisini bölüyor. Bekleme odasındaki uğultulu sohbet
aralanıyor bir an, duyanlar duymayanlara haber veriyor, ayaklanıyor herkes.
İstasyon arkadaşları, veda vaktinin gelmesiyle hızlı hızlı bitirmeye çalışıyorlar
sohbetleri, kapı açılıyor, birer ikişer, müstakbel yolcular perona dökülüyor.
Genç bir kız çığlığı basıyor o anda.
40