Page 35 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 35
İstasyon*
M enek şe O k yay
Çıt. Çıt. Çıt.
Önce bir ucunu, sonra diğerini. Kılçık uzadıysa dikkat. Yavaş çekmeli,
koparsa, yerken ağza gelir, tükürmek gerekir. Hoş değil.
Kısaysa ikiye kır. Uzunsa üçe. Çok uzun iyi olmaz. Ağza sığmıyor.
Kılçığı sert ve kalınsa içine bak. Taneler iriyse, çıkar gitsin. Kabuk işe yara-
maz. Kabuk ihtiyar.
Bir noktadan sonra, işe alışan her el gibi, kendi kendine kırıyor fasulyeleri
parmaklar. Yaşlı kadın, gözleri taze fasulye dolu poşet ve onları ayıkladığı çanakta
gibi dursa da, aslında bambaşka yerlere bakıyor. Torunun yaş günü geliyor.
Bu yıl pek hoş zamanlar geçirmediler, doğru, ama yine de kutlamamak olmaz.
Gelin gönül koymasın sonra. Gelinini seviyor Bahriye Hanım. Beş yaşındaki
oğlan torununu da. Kaynanalar sevmez gelinlerini pek, ama o, seviyor. Allah’tan
hep istediği kız evlat yerine sayıyor gelinini. Gelini de hani, evlatlığını biliyor.
Çıt. Çıt. Çıt.
Porselen kâse, derin sayılmaz pek. Ama şimdi kalkıp kim değiştirecek? Biraz
fazla gelse de sığar fasulyeler. Sonra daha patates, soğan doğranacak. Salça
kalmış mıydı? Perşembe pazarından almak lazım artık, kaldıysa da azalmıştır
epey. Kalmadıysa dolapta yarım kilo kadar domates olacaktı. Doğrayıverir.
Domatesler de kaybediyor artık tadını. Zaten artık her şey tadını kaybetti. Hor-
monsuz, katkısız bir şey kalmadı. Bahriye Hanım yine de yemeklere domates
katmayı seviyor. Yalancı da olsa yaz yemeklerini anımsatıyor o zaman. Bahçe
domateslerinin mis kokusu yemeğe sinmiş gibi sayıyor.
Tuzu da kaşıkla ölçmeli. Geçen gün kafası dalıverdi tuz katarken. Yemekten
bir kaşık alıp gerisingeri yatağına gitti Ragıp Efendi sessizce.
* ÜÇÜNCÜLÜK ÖDÜLÜ 35