Page 36 - hnc_hikaye_yarismasi
P. 36

Hasan Nail Canat Hikâye Yarışması

               Uysal bir adam. Ama Bahriye kocasının eski şen şakrak, güler yüzlü hâlini
            özlüyor.

               Ah. İşte. Onu düşündüğünü duymuş gibi. Saate bakıyor, evet, vakit gelmiş
            zaten...

               Kocasının oturduğu koltuktan kalktığını duyarken kulak kesiliyor yaşlı
            kadın. Ragıp Efendi, ayaklarını sürüyerek hole çıkıyor. Mutfağa gözü ilişmiyor.
            Mutfaktan da hol görünmüyor zaten. Bahriye’nin hızlı, antrenmanlı parmakları
            fasulye ayıklamaya devam ediyor.

               Kesik, kısa bir öksürük duyuluyor holden. Askıdan ceketini alıyor ihtiyar
            adam. Terliklerini ayağından çıkarıp, kapıyı açıyor. Sonra arkasına basılmamış
            eski ama temiz kunduralarını özenle giyiyor ayağına. Anahtarlarını da, şapkasını
            da unutmuyor. Sonra kapıyı ardından çekiyor.
               Hastalıklı, ağır adımlar ve onlara eşlik eden baston tıkırtısı, merdivenlerden
            iniyor.

               Bahriye Hanım bütün bunları, sadece duyduğu seslerden biliyor ve kocası
            sessizce çekip giderken, fasulye ayıklayan parmakları hiç durmuyor.

               Sadece, derin derin göğüs geçiriyor.
               Toruna doğum gününde ne almalı? Okula da başlayacak yakında artık...
            Belki çanta? Yok canım, daha erken...

               Şu fasulyeler de bitmedi gitti...


                                                
               Yağmurun başladığını kimse fark etmiyor önce. Telâşlı veya dalgın adımların
            altında ezilip dikkate alınmadığını ayırt eden damlalar irileşiyor. Öfkeyle hızlı
            hızlı düşmeye başlıyorlar birbiri ardına. Önce seyrek. Sonra daha sık.

               İstasyon, ansızın bir sağanak yağmurun baskınıyla grileşiveriyor o ekim
            ikindisi.

               Yağmur mevsimi kapıyı aralamıştı zaten. Çoğu insan hazırlıklı bu davetsiz
            misafire. Damlalar hızlanır hızlanmaz, şemsiyeler saklandıkları yerlerden çıkıyor.
            Şemsiyesiz zavallı kalabalıksa, “az daha ıslanırsa ölecek” ifadelerini yüzlerine
            takınıp, küçük tren istasyonunun, küçük bekleme odasına sığınıyorlar.


            36
   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40   41