Page 430 - kayseri_turkuleri
P. 430
KAYSERİ TÜRKÜLERİ VE OYUN HAVALARI
şey değildir.
Türküler cenazelerimizde ağıtlarımızdır, savaşlarda cesaretimiz, düşmana saldığımız korkumuz, za-
fer için attığımız çığlığımız ve naramızdır; düğünlerde ezeli ayrılığı bir nebze olsun unuturcasına vuslat
sevincimiz, mutluluğumuz ve umudumuzdur.
Türkü insanın gönülden gönüle gelen ve giden yolculuğunun hikâyesidir. Bu hikâyeyi anlamak için
türkünün dilini bilmek gerekir. Bir insan türküleri anlıyorsa zaten ortak bir dile sahip demektir. Çünkü
türkü insanlığın Hakk karşısındaki ortak tezahürü, dilidir. Buna ister aşk dili denilsin isterse gönül dili
denilsin fark etmez. Söyleyen insan da, okuyan insan da, dinleyen insan da aynı şeyi anlar ve hisseder.
Türküde anonimleşme dediğimiz şey tam da budur. Anonim ya da geleneksel tabirle la edri diye nitele-
diğimiz türküler aşk dilidir, gönül dilidir, kalp dilidir, insanlığın ortak dilidir.
Türkünün dili varlık sırrının anlaşılmasında en önemli unsurdur. Sevda nasıl sırınan olursa, türküler
de bir sırra matuftur. Bu sır Hakk’ın kendine yeryüzünde halife yaratma sırrıdır. İşte bu yüzdendir ki
Şirazlı Ruzbahan Baqli’nin dediği gibi türkü esrar-ı rabbani’nin uyarıcısı, Hakk ile kul arasındaki sırdır.
Bir anadan dünyaya gelen yolcu
Görünce dünyaya gönül verdin mi
Kimi böyük kim böcek kimi kul
Marak edip heç birini sordun mu
Bunlar neden nedenini sordun mu
Varoluşundan yola çıkan insan Varlık’ı idrak ettiğinde ayrılığın farkına varır ve kamışını bilen Ney
gibi o sırrın bilinciyle iniler durur. Varoluş bir sürekliliktir. Bir yol halidir. Varoluşunun sırrına Varlık
sırrı ile eren insan, Varlık şuuru ile de ayrılığını sabırla süsler ve bu dünyadaki yolculuğunu tamamla-
mak için kimi zaman ağlar, kimi zaman bozular, kimi zaman iniler. İçinde yaşadığı dünyanın geçiciliği-
ni bilir.
Garip bülbül gibi feryat ederiz
Cehalet (cahiller) elinde küskün kederiz
Hep yolcuyuz böyle gelir gideriz
Dünya senin vatanın mı yurdun mu
Anadolu insanının velilere ve dervişlere ermiş, ozanlara Hakk aşığı demesi boşuna değildir. Çünkü
onların gözünde bu dünya bir yurt, bir vatan değildir. Geçicidir ve kaybettiklerinin işaretidir. Bir yolculuk
mekânıdır.
Türkü sadece manevi yolculuğumuzu ve hikâyemizi değil, sosyal yolculuğumuzu ve hikâyemizi de
anlatır. Biz türkülerle anlatırız derdimizi, sevdamızı, sevincimizi. Leyla tektir ama tecellisi çoktur. Kimi
zaman yavrumuz olur, kimi zaman anamız kimi zaman ise yurdumuz. Kıtlıklarımızı anlatırız türkü-
lerimizde, varlıklarımızı anlatırız. Yalnızlığımızı anlattığımız gibi vuslatımızı da anlatırız. Kimi zaman
yüce dağ başında yağan kar olur üşür titreriz, kimi zaman ataşlarda yanar kül olur külümüzü savururuz.
Göçlerimizin hikâyelerini anlatırız türkülerimizde. Türkü bizim bir anlamda doğal tecellimiz olur. Zaten
türkü yapılmaz, bestelenmez, oluşturulmaz. Türkü yakılır. Yanmadan da türkü yakılmaz.
Türkü ve Bugün
Türkü bir hafızadır. Hafıza olması itibari ile ortak bir dildir ve ortak bir dil olması itibari ile insana
bir metafizik alan sunar. Türkü söyleyen insan nasıl varlığın sırrının farkındaysa, türkülerle müşahhas-
430