Page 431 - kayseri_turkuleri
P. 431
Dr. Erol AKSOY/Dr. Erhan ÇAPRAZ
laşan toplumlar da varoluş bilincinde varlıklarını sürdürürler. Nitekim bir toplumu değiştirmek onun
hafızasını yok etmek, onun dilini ortadan kaldırmak veya onun metafiziğini anlamsızlaştırmakla doğru
orantılıdır. Batılılaşma sürecinde türkülerin ilkellikle, köylülükle, sıradanlıkla nitelenip yok edilmeye ça-
lışılmasının temel nedeni, gerçekte türküde somutlaşan insanı, milleti ve dünya görüşünü yok etme iste-
ğidir. İşin paradoksal tarafı da şudur ki, söz konusu değişimin öncüleri kendi kültürlerini yok ederken,
getirmek istedikleri kültürün düşünürlerinin sözlerinden ve türkü şuurundan bile habersizdiler. Oysa
Platon diyor ki “Müziği değiştirirseniz, şehrin/devletin/sitenin düzeninin duvarları yıkılır.”
Bizim bizden ayrılmamızın, koparılmamızın remzidir türkülerimiz üzerinden yapılanlar. Çünkü tür-
küyü ilkel ve iptidai görmek Türk’ü ilkel ve iptidai görerek, ait olduğu dilden, hafızadan, tarihten ve
metafizikten soyutlamak ve ona başka bir dil, hafıza, tarih ve metafizik giydirmektir. Ancak Yalçın Çetin-
kaya’nın da altını önemle çizdiği gibi belki de içinde yaşadığımız Batılılaşma ve modernleşme sürecinde
modern dünyaya yegâne direnme kaynağımız türkülerimiz oldu. Biz nasıl bu dünyaya geçici gelişimizi ve
ayrılık halini yaşayışımızı türkülerle dindirebildiysek ve yabancılaşma boyutumuzu, dünyaya ait olmama
durumumuzu türkülerle dillendirdiysek, modern sekülerleşme ve yabancılaşma süreçlerine de türkü-
lerle direndik. Çünkü biz bu dünyada gariptik ve garip olan dünya ile ilişkisini Hakkça temellendiren
yalnızca insandı. İnsan dünya gurbetinden modernleşme gurbetine türkülerle karşı koyabildi. Bu da bizi
aidiyet bağlamında diri ve canlı tuttu.
Bosna savaşında Dino Merlin düşmana gitarıyla söylediği, haykırdığı türkülerle direnerek sembol-
leşirken ruhunun esintisini coğrafyaya sirayet ettiriyordu. Savaşlara giderken kösler çalınması, mehter
takımının söylediği türküler dünyevi beklenti ve hırslarla izah edilemez. Ötelerden gelen bir iz ve işaretle
ötelere bir yol çizilir türkülerle. Türküyle çıkan bir ses veya söz kılıçtan keskince, kurşundan ağırcadır.
Bugün bizi tarihimizle kopmaz bir bağ içinde tutan türkülerimizdir. Türkü söyleyemeyen bir insanın
varoluşsal bir anlamı yoktur. Çünkü onun aidiyet hissettiği ortak bir mekânı da yoktur. Türküyü bilme-
yen insan veya toplumların bir hafızası, bir dili ve metafiziğinden söz edilemez. Modern dönemde, her
durumda ve boyutta olduğu gibi, türküyü bekleyen en büyük tehlike türkünün imajı ve simülasyonudur.
Bir şeyin zıttı o şeyin aslını diri tutarken, imajı ve simülasyonu yani sahtesi ise o şeyin yerine geçer. Ancak
bütün bunlara rağmen, türkünün ilhama dayalı olması, kalb ve gönül boyutu, onun ortak dil, hafıza ve
metafizik yanını her daim diri tutacaktır. Türkü dilde ise gönüldedir. Gönülde ise dildedir. Öyleyse kalp
ile bağını koparmayan dil, türküyü yakmaya devam edecektir. Çünkü ancak gönülde yanan dile gelir.
431