Page 38 - kayseride_ticaret_ve_sanayi
P. 38
Kadir Dayıoğlu
geldikleri düşünüldüğünden ya da başka nedenlerle vergi dışı tutulan kişiler mülk tarla
sahibi olabilirlerdi. Ancak mülk tarla sahipleri arasında sıradan kentliler ve köylüler de
bulunmaktadır. (…)Ancak, şu anda elimizde bulunan belgeler mülk tarlaların, en azından
17. yüzyılda kesin bir direnişle karşılaşmadan yaygınlaştığı izlenimini uyandırmaktadır.”
“Mülk tarlalarının yaygınlaşması ve çiftliklerin gelişmesi iki ayrı olgu olarak ortaya
çıkmaktadır. Kuşkusuz ikisi de, klasik Osmanlı toprak düzeninin çözülmesinin farklı
yönleri olarak yorumlanabilir. (…)Bu olguların ikisi de muhtemelen ticaretin yalnızca
Avrupa’ya tarımsal ürün satışının değil, iç ticaretin de gelişmesine bağlıdır. Söz konusu
süreçlerin anlaşılabilmesi için mülk tarlalarının yaygınlaşması ve çiftliklerin doğması
(ya da doğmaması) iki ayrı olgu olarak incelenmelidir.” diyor Faroqhi.
1880 yılında Anadolu’da İngiliz konsolos yardımcısı iken Ferdinand Bennet tarafın-
dan yazılan bir rapor bu gelişmenin son aşamasını belgelemektedir. Bennet, “Kayseri
yöresindeki bütün toprakların mülk kabul edildiğini belirtiyor.” Tabii, bunda Tanzimat
ile getirilen toprak düzeninin de rol alabileceğini ilave ediyor. Ayrıca; “17. yüzyıl miri
topraklarının mülk haline dönüşme biçimi hakkında şimdilik hemen hemen hiçbir
şey bilinmemektedir. (…)Dolayısıyla özel mülkiyet, 19. yüzyıl yasal düzenlemelerinin
hızlandırıcı müdahalesinden çok önce önem kazanmaya başlamıştı.” notu da düşülmüş.
Gazi Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nden Emine Erdoğan Özün-
lü’nün “XVI. Yüzyıl Osmanlı Kentlerinin Ekonomik Nitelikleri Üzerine Bir Karşılaştırma
Denemesi (2010)” isimli eserinde Ankara, Kayseri, Manisa, Trabzon ve Antep (Ayıntab)
için bir çalışma yapılmış. Çalışmada, “Osmanlı’da kent/şehir kavramı tartışmaları bir
kenara bırakılarak gerek nüfus gerekse ekonomik açıdan kent/şehir niteliğine sahip
olan araştırma kapsamına alınmıştır. Bu bağlamda kentlerin mevcut durumlarının
tespit edileceği zaman dilimi ise XVI. yüzyıl olarak belirlenmiştir. Zira bu yüzyıl, nüfusun
büyüme hızı ve Yeni Dünya’dan gelen gümüşün (Merkantilist dönem ve sonrası k.d.)
sebep olduğu fiyat dalgalanmaları göz önünde bulundurulduğunda Akdeniz havzasında
yer alan bütün kentlerin aynı kaderi paylaştıkları bir yüzyıldı ve doğal olarak bu süreçten
Osmanlı Devleti de etkilenmişti.”
“Hiçbir Osmanlı kenti İstanbul ile karşılaştırılabilecek büyüklükte değildi. Bursa’nın,
Kanuni Dönemi’nin ilk yıllarında imparatorluğun ikinci büyük kenti olan Halep’i, 16.
yüzyılın sonuna doğru geride bırakarak bu konuma yükselmiş olması dikkat çekicidir.”
diyor Faroqhi anılan kitabında.
“Kayseri ve Ankara, 16. yüzyılda Selanik’i geride bırakarak Osmanlı egemenliğindeki
Balkanların en önemli kenti haline gelmiş olan Edirne ile karşılaştırılabilecek büyük-
lükteydi.” diyor. Tabii, “16. yüzyılı sonu Rumeli kentlerinin hiyerarşisi bütünsel olarak
incelenmemiş olduğundan, kesin sonuçlara ulaşılması şuanda olanaksızdır.” demeyi
38