Page 50 - kayseride_ticaret_ve_sanayi
P. 50
Kadir Dayıoğlu
Osmanlı “Ticaret ve Ziraat Nezareti tahminlerine” göre ”1910 ve 1913 yılları için Kayseri
Livası’nın nüfusu sırasıyla şöyleymiş; 216 ve 215 bin. Yüzölçümü de 13 bin 900 km2 olarak
verilmiş. (Vedat Eldem, Osmanlı İmparatorluğu’nun İktisadi Şartları Hakkında Bir Tetkik)
Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, Kayseri’nin ticari ve sanayi hayatı ile ilgili geniş
bilgiler vermekte (1649). Çelebi, anılan eserinde; ”Şehrin iki kapalı çarşısı vardı. Birisi
kuyumcular çarşısı olup önemli bir mücevher işleme merkezidir. İkinci kapalı çarşı da
büyük bedestendir. Burası tüccarların alış veriş yaptıkları bir merkezdir.” diyor ve diğer
çarşıları tek tek sayıyor. Yine 17. asırda İstanbullular’ın Kayseri’den gelen pastırmaları
ve yine Kayseri’den sevk edilen bu gibi mahsülatı yediklerini, tarihçi İlber Ortaylı’dan
öğreniyoruz.
1835 yılında Kayseri’ye gelen İngiliz Coğrafya Derneği üyesi John Hamilton kentin
ticari yapısı hakkında bize bilgiler vermekte. Bu bilgilerden öğrendiğimize göre burada
yetiştirilen ürünler altı ya da sekiz kuruşa Ermeni tüccarlar tarafından satın alındıktan
sonra İzmir’e gönderiliyor, buradan da Avrupa’ya sevk edilerek iki ya da üç kat fiyata
satılıyordu. Ancak o dönemde gerek Osmanlı’nın siyasi buhran içerisinde bulunması
ve gerekse de Avrupa’da da bu ürünlerin üretilmesi sonucunda bu ticarette belirli bir
azalma olmuştu.
1838 yılında Kayseri’yi ziyaret eden ünlü Alman Mareşal Moltke Kayseri’yi Türkiye’nin
en güzel şehirlerinden biri olarak tanımlıyor; Palas kasabasında halkın, Tuz Gölü’nden
nasıl tuz elde ettiklerini anlatıyor. Yine Moltke burada tuzun makineyle ya da kaynatma
ocaklarında elde edilmediğini, sığ gölcüklerde suyun buharlaşması sonucunda elde
edildiğini; bunların deve kervanlarıyla batıya nakledildiğini söylüyor.
19. yy’ın ortalarında, İmparatorluk ürünlerinin yabancı sergi ve fuarlarda sergilen-
diğini görüyoruz. Prof. Dr. Musa Çadırcı, “Tanzimat Döneminde Anadolu Kentlerinin
Sosyal ve Ekonomik” yapıları isimli çalışmasında; “İlkin 1851’de Londra’da açılan ulus-
lararası sergiye Türkiye’nin ziraat ürünleri gönderdiğini; 1855 yılında Paris’te açılan 3.
Uluslararası sergiye de yine imparatorluğun katıldığını belirtmiştir. Başta İstanbul olmak
üzere, İzmir, Selanik, Trabzon, Aydın, Halep, Niğde, Kayseri, Bozok, Amasya ve Bursa
gibi kent ve yörelerden yaklaşık 2000 kalem malın bu sergiye gönderildiğini; Osmanlı
ürünlerinin ilgi gördüğünü ve 27 madalya ile 20 mansiyon kazandığını” öğrenmekteyiz.
Ünlü şarkiyatçı A. D. Mordtmann (1850-1859) hatıralarında; Kayseri, diğer bir Selçuklu
kenti olan Konya’dan kolaylıkla ayrılabilen çok ilginç bir kenttir diyor. 1850’li yıllarda
Kayseri’nin dışarı sattığı mallar arasında “ala cehrinin” bulunduğunu, bunun üretimini
400 bin okka olduğunu; şehrin çevresinde çok kaliteli patates yetiştirildiğini, patatesi
buraya sülük ticareti yapan Yugoslav tacirlerin getirdiğini; lahanasının ünlü olduğunu
ve ayrıca kitre sakızı, anason, koyun yünü, çuval ve kuru üzüm gibi malların ticaretinin
50