Page 92 - kayseride_ticaret_ve_sanayi
P. 92
Kadir Dayıoğlu
ulaşımı da çok uzun, zor ve zahmetli olduğu için, binek hayvanları ile Samsun’a, oradan
da gemiyle İstanbul’a gidip gelirlermiş.” diyor.
M. Rauf İnan Erken Cumhuriyet Dönemi’ nin önemli eğitimcilerinden. 1925 yılında
öğretmen oluyor ve Kayseri Zincidere Öksüzyurdu öğretmenliğine atanıyor. “Bir Ömrün
Öyküsü 1” isimli anılarını yazdığı kitapta Kayseri’ye nasıl gittiğini şöyle anlatıyor. Osman-
lı’dan devralınan fiziki mirasın ne olduğu kavrayabilmemiz için çarpıcı bir örnek: “…Ne
var ki, Kayseri’ye nasıl gidilebileceğini kimse bilmiyordu. Anadolu haritasında yolları
gösteren iz olmadığı için ondan yararlanamıyordum. Zati yolda yoktu bugünkü anlamda.
Kimileri Ankara’ya-Kırıkkale’ye gidip oradan Kayseri’ye gidip oradan Kayseri için araç
sağlamam gerektiğini söylüyordu. Sonunda kendisi ile mektuplaştığım çocukluk arka-
daşım Tevfik’e (Gürer Aykal’ın babası) telle sormaya karar verdim. Bu da zaman alacaktı.
(…)Bir bilinmezlik içinde, yolluğu ve teçhizat bedelini almak için Ortaköy (İstanbul
k.d.) Öksüzyurdu’na gittim. Müdür Mevlüt Bey beni içtenlikli bir ilgi ile karşıladı. Kısa
bir süre önce Zincidere’den dönmüş. Oradaki öğretmenlerle yönetim arasında çıkan
anlaşmazlığın çözümü için gönderilmiş. (…)Kayseri’ye gitmek için, trenle Ulukışla’ya,
oradan da kaptıkaçtı ile (yolcu taşımak için küçük kamyonların üstü örtülerek içine
peykler konarak yapılmış bir çeşit dolmuş) Kayseri’ye gidileceğini, (…)söyledi.”
Altyapı böylede, ekonomik durum çok mu farklı? 19. yüzyılın sonunda ve 20. yüzyılın
başında yaptığı savaşlar sonunda çok zayıflayan Osmanlı Devleti, son günlerinde eko-
nomik yönden çökmüş bir ülke görünümünde. Savaşların finansmanında iç kaynaklar
yetersiz kalmış ve yüksek miktarda borçlanmaya gidilmiş. Borç ödemede zorlanma
başlayınca, “Umumi Borçlar İdaresi” (Duyunu Umumiye) kurularak, devlet gelirlerine
“alacaklılar” el koymuş, yabancılar “alacaklarını” bizzat kendileri tahsil etmeye başla-
mış. Osmanlı’nın on beşe yakın bütçe gelirine el koymuşlar ve kendileri tahsil etmeye
başlamışlar. Yine 1800’lerin başında yoğunlaşmaya başlayan, 1900’lerin ilk çeyreğine
devam eden iç karışıklıklar ve savaşlar ülkeyi “harap ve bitap” bir duruma düşürmüş.
Bu nedenle, özellikle 19. yüzyılın siyasi, sosyal ve ekonomik olaylarını bilmeden Cum-
huriyetin nasıl bir “miras” devraldığını kavrayamayız.
Bir Asır Sonra Kayseri
Sizleri 1930’ların sonuna, Mayıs/1938’e götüreceğim. Nafia (Bayındırlık) Başkatibi
Sahir Uzel’in, Kayseri Halkevi dergisinde yazdığı “Bir Asır Sonra Kayseri” yazısına
götüreceğim. 1930’ların Türkiyesi, “Başkatibi”nin bile büyük düşündüğü heyecanlı bir
Türkiye…
92