Page 39 - kayseriden_kopan_turku
P. 39

“Hayatı derin gör kızım. Rahat ol.”

            Tarih 25 Mart 1934
            O gün…

            Ankara’nın en namlı ebesi kan-ter içinde kalmıştır. Pembe yüzü burcu burcu terlerken Muazzez Hanım’ın,
            Necati Bey sigara üstüne sigara içer evin bir başka odasında. Hani derler ya! Dokuz değil doksan dokuz
            doğurur adeta.
            Ve birden…

            Yan odadan kahkaha sesleri duyulur. Alkışlar duyulur, ayak sesleri, koşuşturmalar derken odanın kapısı
            ardına kadar açılır. Gülümseyen bir yüz haykırır, soluk almadan:
            —Müjde! Beklenen Yıldız indi gökyüzünden.

            —Nasıl?
            —Kız!

            Ayağa kalkar Necati Bey. Uzun bir süre bakar muştucuya. Sonra öyle bir kahkaha atar ki yan odadakiler bile
            bu kahkahayı duyup kendilerinden geçerler. Ankara’nın en namlı ebesi, memnun ve mutlu ve mantosunun
            cebi kabarık gittiğinde odanın içinde, o güne kadar adı duyulmamış çiçeklerden gelen bir bahar kokusu
            vardır. Necati Bey, yıllardır aynı yastığa baş koyduğu, helâlinin, hayat arkadaşının, çocuklarının anasının, ter
            damlacıklarının sırılsıklam ettiği alnından öper. Dört gül uzatır, Onun titremesi geçmemiş ellerine. Evlerinde,
            gönül bahçelerinde açan dört güldür bu. Adını yıldız koyarlar aileye yeni katılan bebeğin.    39

            Yıldız Süslen…
            Her doğan gün, Ona bir bahar dalının boy vermesi gibi boy verir. Serpilir her günün sonunda. Saçları daha
            da uzamaya, hilal gibi kaşları daha da belirmeye, bakışları daha bir anlam kazanmaya başlar. O, altından
            bir topu olur akşamüstleri eve yorgun, argın dönen annesinin, babasının. Muazzez Hanım ciğerparesi
            Yıldız bebeğine, kendisinden bir parça olan güzeller güzeli gözbebeğine elbiseler diker ki gözler görmedik.
            Saçlarını tarar çay kokulu sabahlarda. Yağmurlu gecelerde, Onu öylesine sımsıkı basar ki bağrına, bütün
            marallar kıskanırlar görseler. Masallar anlatır, ninniler söyler, şarkılar mırıldanır buselik makamında. Kema-
            nın notalarına, piyanonun tuşlarına, udun büyülü tellerine Onun için dokunur. O, uyur. Uyurken seyreder
            saatlerce. Koklar defalarca.

            Yıldız bebek öylesine alışır ki, sonunda müzik sesi duymadan kapatmaz göz kapaklarını. Tozpembe rüyalara
            dalmaz kuş tüyü yastıklar, yataklar üstünde. Karanlığı sevmez. Işıklar yandığında gülücükler saçılır küçük,
            pembe dudağından.

            Ana yorgun. Baba yorgun. Ertesi sabah Ankara’nın kar yağan havasında işlerine gitmek zorundadırlar. Mu-
            azzez Hanım Defterdarlık’ta şeftir. Sorumluluğu büyüktür. Bir radyo alırlar. Hani düğmesini kıvırdığında
            mavi, küçük bir lamba yanan ve sesi daha sonra gelen, bilmem hangi milletin malı küçük bir radyo. Yalnızca
            tek istasyonu olan kim bilir hangi marka radyo. Ankara’dan başka bir yer bilmeyen radyo.

            Mutludur Yıldız bebek. Radyo karanlıkta çalsa bile bir daha yaygara yapmaz. Bir daha ne ninni ister anasının
            kadife gibi sesinden ne de bir anlam vermediği masallar.

            Büyüdükçe güzelleşir, serpildikçe biblo gibi olur adeta. Anne Muazzez Hanım nazardan korkar. Kem göz-
   34   35   36   37   38   39   40   41   42   43   44