Page 41 - kayseriden_kopan_turku
P. 41
Onun dudakları arasından çıkan, belki de çıkartılan dünyanın en masum isteği.
Genç kızlık hayalleri.
AHMET GAZİ AYHAN’IN RADYO SANATÇISI OLMASI
Ahmet Gazi, askerlik dönüşü Kayseri Devlet Demir Yolları Atölyesi’ne işe girer ekmek parası için. Ekme-
ğin belasına. O, usta marangozdur ve ağaç malzemelere şekil verir ince uzun parmaklarıyla. “Ahmet Usta”
dediler Ona.
Kara trenlerle dost olur. Buharlı lokomotiflerin, astım hastaları, ya da yağız bir kısrağın yarış sonunda
burnundan soluduğu gibi, körük gibi nefes alıp verişlerini görür yağan kar altında. Soğuk kış gecelerinde
çığlıklarını duyar Akçakaya’dan. Duyar da ona bilmem kaçıncı senfonisini yakıştırır bilmem kimin.
Şarkılarını dinler kampanaların. Kampanaların, kalp atışlarını ya da vuruşlarını dinler Kayseri Garı’nda.
Islak, soğuk, çelik raylar, uzadıkça uzayan tren yolları, yüreğinin en derinliklerine girer kara saplı bir hançer
olup. Yalnızlığını duyar, yalnızlığına benzetir, karanlık, mehtapsız, yıldızsız, ürperten, ürküten karlı köknar
ormanlarında, yüce dağ başlarında bahtı kara trenlerin. Bir posta treninin vagonunda, garip, kimsesiz, yetim
bir yolcu gibi.
Evlenir bir gün, Kayseri’de Hikmet Hanım ile. İşin ilginç yanı, sesi güzeldir Hikmet Hanım’ın. Zaman zaman
Türk Sanat Müziği söylüyor, etkiliyordur dinleyenleri. Sahneye çıkmıyordur sadece. Zaten çok ayıptır o yıllar.
Yıl 1944.
41
Bütün Türkiye’de olduğu gibi Kayseri’de de, özellikle Halkevi’nde Türk Sanat Müziği, Türk Halk Müziği
söyleyen, bağlama, ud, keman çalanların arasında kulaktan kulağa dolaşan bir söylenti dolaşır:
“Ankara Radyosu yetiştirmek üzere, imtihanla stajyer saz ve ses sanatçısı alacak.”
İlkin bir arkadaşına söyler Ahmet Gazi. İmtihana girmek, şansını denemek istediğini ama tedirgin olduğunu
söyler. İçindeki tutkuyu anlatır bir bir. Anlatır ama arkadaşı Onun sınava girse bile kazanamayacağını söyler.
O, kızmaz. Ama takar kafaya.
Girecektir.
—Gideceğim, kazanacağım ve buraya geri döneceğim. Göreceksin.
Kayseri Garı’ndan trene biner bir akşamüstü ve ertesi gün sabaha karşı elinde bağlaması, gönlünde titrek bir
mum ışığı kadar da olsa umudu iner Ankara Tren İstasyonu’na. Düşer, demir çarık, demir asa Radyoevi’nin
yoluna doğru. Yolda karşılaştığı birilerine sorar, yolu kaybettiği zamanlarda. Ankara’nın sisli yamaçlarını
seyreder. Sonunda bulur Radyoevi’ni. Gördükleri karşısında bir an şaşkına döner. Yüzlerce kişi Radyoevi’nin
kapısında beklemektedirler. Bir an geri dönmeyi düşünür Ahmet Gazi. Bu kadar adamın içinden şansın
kendisine güleceğini hiç düşünmez. Ama bu kadar yol gelmiştir. Kalabalığın arasında itişe kakışa geçer
ve kapı önünde kurulmuş masada oturanlarla görüşür, sonra da beklemeye başlar biraz tedirginlik biraz
heyecan içinde.
İçeri girenler adeta rüzgâr hızıyla girip çıkıyorlardır. Hepsinin yüzleri de asıktır.
Sorar birine: