Page 36 - kayseriden_kopan_turku
P. 36

Ötüşür bülbüller dertlerim artar hey
                          Örtün yorganımı da ağam aman değmesin nazar hey”

                          Bir süre susar kalır Muzaffer Sarısözen. Bir şey söyleyemez. Ahmet Gazi’nin, bu kara yağız Kayseri delikan-
                          lısının sesinden de, bağlamasından da, bağlama tutuşundan, perdelere basışından da etkilenir. Bu, efemsi
                          Kayseri türküsü, bağlar onu oturduğu tahta sandalyeye.
                          İnce belli bardaktan, tavşankanı çayı yudumlarken: “Notasız.” der. “Notaya almak gerek. Notaya alacağım.”
                          Sonra bakışları bu genç adamın gözlerine dikilir:
                          “Başka? Daha başka?”

                          Susar mı dil, istek büyük yerden gelmişse? Vurmaz mı tezeneye parmaklar?

                          Gesi bağlarında dolanıyorum
                          Yitirdim yârimi aranıyorum
                          Bir çift selamına güveniyorum
                          Gel otur yanıma hallerimi söyleyim
                          Halimden bilmiyor ben bu yâri neyleyim

                          Gesi bağlarından gelsin geçilsin
                          Kurulsun masalar rakı şarap içilsin
                          Herkes sevdiğini alsın seçilsin
             36           Atma anam atma şu dağların ardına

                          Kimseler yanmasın anam yansın derdime

                          Gesi bağlarında bir top gülüm var
                          Hey Allah’tan korkmaz sana bana ölüm var
                          Ölüm var da şu dünyada zulüm var
                          Gel otur yanıma hallerimi söyleyim
                          Halimden bilmiyor ben bu yâri neyleyim

                          Sözün bittiği yerdir. Muzaffer Sarısözen, bu gencecik, 19 yaşındaki Kayseri delikanlısından, daha da dinler,
                          daha da. Bildiği ne kadar Kayseri türküsü varsa. Kendi derlediği, duyduğu. Sonra da toplayıp tasını tarağını,
                          bir başka memleketin düşer tozlu, topraklı, taşlı yollarına.

                          İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır. Ünü, namı civar memleketlere kadar uzanmış, adını duyanın, sesini duyanın
                          hayranlıkla, saygıyla iç çektiği Kayseri’nin bu ünlü sesinin, sazının, sözünün, civanın, saz tutan ellerine,
                          bir gün kınalar yakar anası Hanım kadın. Kışlık hırkalar örer kendi elleriyle. Yün çorap örer çift çift. Sarılır
                          kuzusuna sonra. Öper, koklar, ağlar.
                          Ve Ahmet Gazi, gider kara bir trenin kara bir vagonunda askere. Önce Kahramanmaraş. Konya sonra. Askerlik
                          yaptığı yıllarda Konya tavrının bütün türkülerini öylesine öğrenir, çalar, okur, yorumlar ki Konyalılar’ın bile
                          takdirini kazanır.
                          Tam dört yıl.

                          Asker aşı yer karavanadan. Asker türküleri çalar yarenlerine. Hasretlik çeker ne zaman anası aklına gelse
   31   32   33   34   35   36   37   38   39   40   41