Page 32 - kayseriden_kopan_turku
P. 32
geçirmemek için uyumamak için direniyormuş. Uyumuş orada. Bir ara bazı sesler duymuş ama yorgunluktan
gözlerini açamamış. Daha sonra bir balya makinesi gelmiş ve pamuk yığınlarından balya yapmaya başlamış.
Ayhan yine uyanamamış. Balya yapan adam pamuk yığınları arasında uyuyakalan çocuğu görmemiş olacak
ki onun da içinde olduğu bir balya yapıp koymuş kenara ve çekip gitmiş. Allahtan ki kısa bir süre sonra uyan-
mış. Bakmış, her taraf bembeyaz. Önce bir anlam verememiş bulunduğu konuma. Telaşlanmış. Korkmuş.
Bağırmış ama onu duyan hiç kimse olmamış. Akıllı çocukmuş Gazi ki ellerini, kollarını oynatmaya başlamış.
Terlemeye başlamış ama nasıl ettiyse sakinleşmiş bir anda.”
Nurdan Ayhan annesinin anlattıklarını devam ettiriyor:
Babam demişti ki; “Sesim çıktı mı çıkmadı mı ben de bilmiyorum. Ama bir çocuk için gerçekten çok zor
durumdu. Kimsenin aklına gelmeyeceği bir şey olmuştu.”
Babam hemen pantolonun cebinden küçük çakısını çıkartmış ve başı hizasından hızla oyum oyum oymaya
başlamış balyayı. Bir yandan da güçlükle de olsa nefes alıp vermeye çalışıyormuş. Ama kan-ter içinde kalmış
ve avuçlarını, yüzünü silecek ne zamanı varmış ne de silmek aklına geliyormuş. Uğraşa uğraşa sonunda
kurtulmuş pamuk balyasından. Kendini son bir hamle ile dışarı atmış. Balya makinesinin uzaktan duyulan
sesinden, işçi bağrışmalarından öğle paydosunun çoktan bittiğini anlamış. Bir süre seslerin geldiği yöne
doğru bakmaya başlamış. Birkaç adım atmış ve birden bire durmuş. Kısa bir süre düşünmesinin ardından
hızla arkasını dönmüş ve fabrikanın çıkış kapısına doğru koşmaya başlamış ve çıkıp gitmiş fabrikadan. Soluğu
Adana Tren İstasyonu’nda almış babam. Ver elini Kayseri. Akçakaya. Gidiş o gidiş. “ Bir daha da Adana’ya
çalışmaya gitmedim.” derdi.
32
ATATÜRK İLE TANIŞMASI
Ahmet Gazi Ayhan, Adana macerasının ardından, fırıncı çıraklığı, bir saatçi ustanın yanında yine çıraklık
yapar ve asıl zanaat olarak marangozlukta karar kılar. Marangozlukta ustalar ustası olur. Öyle ki ilk gerçek
bağlamasını da bu işteyken yapar.
Bir başka rivayete göre Ona ilk bağlamasını amcası hediye eder. Öyle ya da böyle.
Ahmet Gazi bir delikanlıdır artık ve bağlaması onun bütün dünyasıdır. Herkeslerden farklı çalar. Herkes-
lerden farklı söyler Kayseri türkülerini. Gırtlağından çıkan ses Allah vergisidir.
O sese yüreğinden öyle şeyler katar ki, tıpkı bağlamanın her teline dokunuşuna olduğu gibi, kimseler akıl
sır erdiremez. Ona özgü bir tavırdır. Hiç kimsenin taklit edemediği, eşi emsali olmayan, gelecekte daha çok
geliştireceği, yüzlerce, yüzlerce insanı kendisine hayran bırakacak hatta gırtlağı öpülme durumuna gelecek
bir tavırdır.
Genç Ahmet Gazi, bağlama çalmakla da yetinmez. Zaman zaman halk ozanları ile de atışmaktan da geri
kalmaz. Üstelik hiç de onlardan eksik bir yanı da yoktur, hatta fazlası vardır. Güzel halk şiirleri yazar bun-
ları kendince çalıp söyler. Kayseri Halk Evi’nde diğer insanlarla birlikte çalıp söylerken, arkadaşları Onun,
bağlamanın telleri üstünde bir cambaz gibi, bir sihirli değnek gibi dolaşan parmaklarını seyrederler.
Köy köy dolaşan, eski zaman anlatıcıları gibi, onlardan küçükken duyduğu, Yusuf ile Züleyha’dan tut da,
Hazreti Ali’nin Kan Kalesi Cengi’nden Kesikbaş’a kadar halk hikâyelerini, canavar masallarını anlatır di-
ğerleri de zevkle dinlerlerdi.