Page 28 - kayseriden_kopan_turku
P. 28

— Evde. Unuttum da.

                          Kızı Nurdan Ayhan anlatıyor bundan sonrasını:
                          “ Babam öğretmenine yalan söylemek zorunda kalmış. Çaresizmiş. Başka yolu yokmuş. İşin sonunda bir
                          kağnı dayak yemek de olsa, mahpus damlarında çürümek de olsa kafasındakini gerçekleştirmek zorunda
                          olduğunu hissetmiş. Bir gün öğleden sonra babası dışarı çıkmış dükkândan. Giderken de sıkı sıkı tembihlemiş:
                          —Hazıruğlan. Geleceğim. Boş bırakma dükkânı.
                          —Olur. Boş bırakmam.

                          Üvey baba gittikten sonra babamın gözleri sarı saman defterlerin bulunduğu rafa takılmış. Dayanılmaz
                          bir istek duymuş içinden. Üç tane kalmışmış sarı saman, bilmem kaç yapraklı defterlerden. Gözü kapıda,
                          uzanmış defterlerden birine. Sonra çekmiş elini. Yeniden uzanmış, yeniden çekmiş. Düşünmüş bir süre.

                          —Defterimi evde unuttum. Yarın getiririm.
                          Bakışlarını dükkânın kapısına çevirmiş ve daha sonra bir hamlede defterlerden birini alarak aynı hızla
                          koynuna sokmuş babam. Ellerinin, dizlerinin titrediğini hissetmiş avuçları terden sırılsıklam olmuş. Eğer
                          aynada kıpkırmızı olan, cayır cayır yanan yüzünü görmüş olsaymış kendisini bile tanıyamayacakmış. Sesi
                          soluğu kesilmiş. Hareket etmekte zorlanıyor, defterlerin bulunduğu raftan bakışlarını sürekli kaçırıyormuş.
                          En büyük korkusu al al yanan, mor mor dönen yüzünün kendisini ele vermesiymiş. Ertesi gün mektep dö-
                          nüşünde ilk defa yaptığı, yapmak zorunda olduğu bu işin bedelini ödemek zorunda kalacağını bilmemiş ve
                          aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:
             28           —Dün ben yokken defter sattın mı Hazıruğlan??


                          —Defterlerden biri eksik.?
                          —Sen mi aldın? Yok çaldın.?

                          Üvey baba anlamış durumu ve ardı arkası kesilmez nasırlı, buz gibi soğuk ellerle tokatlamaya başlamış.
                          Yetmemiş, dükkânda bulunan o uzun sopa ile bu defa vurmaya başlamış. “ Hazıruğlan” dediği üvey oğlu
                          babamın zayıf, sıska, dünyanın bütün yüklerini taşıyan omuzlarında, sırtında, kıpkırmızı izler bırakmış.
                          Susmuş. Hep susmuş. Karşı koymamış. On yaşında bir çocuk. On yaşında bir yetim. Babasının dükkânından,
                          sarı, saman yapraklı defter çalmak zorunda kalan bir öksüz. Okumak adına. Okuyup adam olmak adına.
                          Ağlamamış bile. Anası görmesinmiş yeter ki. Üvey babası bu defa yine kaşlarını çatmış ve öfke solu bir sesle
                          bağırmış babama:
                          “Bir daha mektebe gitmeyeceksin Hazıruğlan.”

                          İşte o an kahrolmuş için için. Gözlerinden iki damla yaş dökülmüş. Anası Hanım çok üzülmüş bu duruma.
                          Bir lokma ekmeğin hatırına, köy yerinde lanet olası, dul kadın dedikodusu için hayatına kahredip huyunu,
                          husunu hiç bilmediği, kabalar kabası, babası belki de ağababası yaşındaki bir yabana layık görülüp O’na, yâr
                          edilen anası, kovasına karşı çıkamamış. Çaresizmiş. Eli, kolu bağlıymış. Sözü geçmez, lâfı dinlenmez imiş.
                          Saçlarında tek tel kara kalmamış ciğerparesi yavrusunun üçüncü sınıftan alınmasından dolayı. O günden
                          sonra bir daha asla mektebe gidememiş babam. “
                          Büker boynunu, sineye çeker ve seher vakitlerinde rüzgârlara karşı ağladı kimseler görmeden, duymadan Ahmet
                          Gazi. Sonraki günlerde mektepsiz hayata alışır. Kafasında yine o vazgeçemediği isteği vardır. Bir bağlamaya
   23   24   25   26   27   28   29   30   31   32   33