Page 29 - kayseriden_kopan_turku
P. 29

sahip olabilme arzusu yakara kavurur içini. Anacığından duyduğu Kayseri türkülerini çalıp söylemeyi ister.

            Bir gün, birden aklına mutfaktaki o kocaman tahta kaşık gelir. Büyükçe bir sapı, şişkin bir karnı vardır. Ce-
            viz ağacından yapılma tahta kaşığı, anasına bile göstermeden alıp koynuna sokar ve çıkar evden. Ali Dağı
            tarafına doğru hızla yürümeye başlar. Hem yürür hem de düşünür. Bir süre sonra köyde atların bazen tımar
            edildikleri yere gelir ve bakışları yerde aranmaya başlar. Bulur aradığı şeyi. Ölçer, biçer, beğenmez, kaldırıp
            atar. Yeniden aranmaya başlar, yerleri didik didik edercesine.
            Bulur sonunda istediğini. Bu bir at kılıdır. Birkaç defa uzun parmaklarıyla kontrol eder kim bilir hangi atın
            saçlarından düşmüş kılı. Sonra önceden temin ettiği birkaç küçük çivi, sağlam bir ipin yardımıyla at kılını
            büyük tahta kaşığın iç kısmına boydan boya gererek bağlar. Yanına bir daha. Olmadı iki daha.
            Tamamdır her şey.

            Dokunur parmaklarıyla. Çıkan tuhaf bir ses, Ona müthiş bir zevk verir. Gülümser.
            Tekrar dokunur. Bu defa başkalarından gördüğü, duyduğu şekilde parmak uçlarıyla değil, plastik bir parçayla
            dokunur at kılına. Ardından çatlak, ince dudaklarından, anacığından duyup öğrendiği bir Kayseri türküsü
            dökülmeye başlar.
            Bir daha, bir daha.
            Türküye başladığı anda, duvar dibindeki bir papatya başını uzatıp merakla sesin geldiği yöne doğru bak-
            maya başlar. Çöplükte ne aradığını bilmeden gezinen horoz bile taş kesilir gibi olduğu yerde kalakalır. Ali
            Dağı’ndan bir rüzgâr gelir ve Onun yanık sesini alıp çok uzaklara doğru, Kayseri üstünden geçip götürür.
                                                                                                          29
            Kim bilir hangi yağız, ya da doru atın, belki de kısrağın upuzun saçlarından veya kuyruğundan dökülmüş
            kılını, maharetli elleriyle tahta kaşığın üstüne bağlayarak elde ettiği çalgı aleti bağlama. Onun ilk göz ağrısı,
            ilk sevdası, ilk yâri, yareni, sırdaşı olur.
            “Hazıruğlan” olarak üvey baba elinde sürekli ezilmişliğin, itilip kakılmanın, bunların da ötesinde tek damla
            olsun “Baba” sevgisi nedir, ne değildir, nasıldır tadamayışın, baba sıcaklığı bilemeyişin, bir yanardağın
            mağması gibi, kalbinden, çatlak, susuz dudaklarına püskürmesidir söylediği türküler.
            Eşi Yıldız Ayhan, Ahmet Gazi Ayhan’ın bütün bunları anlatırken, yokluğun, sefaletin tavan yaptığı zamanları
            hatırladığını ve çok duygulandığını söylüyor. Özellikle Hacı Ömer Ağa’nın, Sabancıların Konağı’nda misler gibi
            kokan, iç yakan ama bir kaşık olsun alabilmek, tadabilmek için kapısında çelik-çomak oynadığını, dilenciler
            gibi kapıda beklediğini, küçücük yüreğinde asla iyi olamayacak yaralar bıraktığını, ne zaman tahta kaşıktan
            yaptığı bağlamanın at kılından tellerine dokunsa, bu yaraların yeniden, incecik, sımsıcak kanadığını anlatıyor.

            Günlerce, haftalarca, aylarca Onun verdiği ama başkalarının asla duymadığı konseri dinler yalçın kayalıklar. Ali
            Dağı’nın eteklerine fırlayan kurumuş çam kozalakları onun sesiyle uyanır derin uykudan. Dağın yamaçlarından
            hızla kayalıklara saklanan tavşanlar. Baharda mis gibi kokan sapsarı dağ çiçekleri, Onu dinlerler sessizce.

            Ahmet Gazi, Akçakaya’nın dar, taşlı, topraklı, tezekli yollarından hızla eve doğru, yürürken anacığının güzel
            yüzü gelir gözlerinin önüne. Her zaman solgun yüzü, durgun bakışları, on beş derece yana düşmüş, ak yazmalı
            başı gelir. Ürperir birden. Adımlarını sıklaştırır. Eve yaklaşırken kalp atışları hızlanır. Dükkânın önünden
            geçerken kardeşi Mahmut’un dükkânı kapattığını görür ve merakı daha da artar.
            Evin önünde kalabalık vardır. Kalabalıklar. Akçakaya’nın üç-beş koca babası, üç-beş ağası, marabası. Eve
   24   25   26   27   28   29   30   31   32   33   34