Page 46 - kayseriden_kopan_turku
P. 46

hayatını yadırgamayan, farklı evlilik, farklı hayat anlayışı içinde olan kadınıdır, diğeri, saf, temiz, geleneklerine
                          sımsıkı bağlı, ahlâk kavramlarından asla taviz vermemiş Anadolu erkeğidir.
                          Sabaha karşı eve gelen, sanatçı olabilmek için yuvasını bile yıkabilecek, öncelikle evinin hanımı olmaktan
                          çok uzaklarda bir kadından çok şey beklenemeyeceğini anlar Ahmet Gazi. Süheyla Hanım’ın ünlü bir şarkıcı
                          olma hayalini yuvasına değişeceğini anlar ve bir gün aralarında şöyle bir konuşma geçer:
                          —Bitmeseydi keşke.

                          —Başka var mı çaresi?
                          —Yok mu?

                          —Yapamam. Daha fazla fedakârlık bekleme benden. Ben senin gibi bir sanatçı değilim. Olmak istiyorum.
                          Vazgeçemem. Hayallerim var benim.

                          —Ya! Feyza?
                          —Bende kalacak. O henüz bir bebek.

                          —Allahaısmarladık. Hakkını helal et. Güzel günlerdi.
                          —Sen de.

                          —İşte hepsi o kadar.


             46           FESTİVALLERE KATILMASI

                          Yalnızlık. Yüzlerce insanın, kalabalığın içinde insanın kendini yalnız hissetmesi. İşte bu koyar adama. İşte
                          bu boğazını sıkar adamın. Sigara dumanlarında halka halka olur ve gelip insanın boğazına oturur. Sonra da
                          sıkar boğarcasına.
                          Ahmet Gazi, sevemez yalnızlığı. Necati Bey Caddesi’nde iki odalı bir ev tutar. Önce anası Hanım’ı getirir
                          Kayseri’den. Sonra kardeşi Mahmut’u. Üstelik eşi ve çocuklarıyla. Anasıyla kalır odanın birinde. Diğerinde
                          ise kardeşi Mahmut eşi ve çocuklarıyla kalır. Yengesi Müzeyyen pişirir yemekleri. Kayseri yemeklerini çok
                          güzel yaparmış Müzeyyen. Onlar birlikte yerler gurbette, iki odalı bir evin küf kokan duvarları arasında.

                          Ankara yeni mekânları olur. Yurtları olur.
                          Yıl 1951.

                          İstanbul’da bir festival.
                          Adı; Milli Oyunlar ve Türküler Festivali. O da katılır festivale. Katılmak istemese bile zorlayacaklardır Onu.
                          Katılır ve

                          birincilik madalyasını alır alkışlar içinde. Tıpkı aynı yıl yapılan; “Milletlerarası Müsteşarlık Kongresi”nde
                          kazandığı, tabii ki yine birincilik madalyası gibi.

                          Memleket fakirdir o yıllar. Memleket yoksulluk içindedir. Ne çalışacak fabrika, ne ekip biçmeye yardımcı
                          olacak alet edevat ne de cepte para vardır doğru dürüst. Üstüne üstlük bir de tahtakurusu belası sarmıştır
                          her yanı. Her yoksul evde, her yoksul dükkânda, fakir fukaranın yaşadığı akla gelen her yerde tahtakurusu
                          vardır. İstila etmiştir bütün Türkiye’yi. Çare yoktur. Ne yapılsa, ne edilse bu istilanın önüne geçmek mümkün
   41   42   43   44   45   46   47   48   49   50   51