Page 132 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 132

gedikte  insanlar epeyce kalabalık oldu. Fakat  hiç biri
                                  askerlere karşı gelemiyor, ama olacakları da üzüntü ile
                                  seyrediyordu. Asker devlet demekti. Asker Osmanlı
                                  demekti. Mutlaka askerin dediği olacaktı.  İnsanlar
                                  felaketlere alışkın, felaketlere kader diyordu. Bu arada
                                  Möhübe ve kız Esma da yetişmiş, babalarına sarılmış
                                  bırakmıyorlar, sesli sesli ağlıyorlardı. Herkes şaşkın ve
                                  çaresizdi.
                                      Aslında binbaşı da bir insandı. Çaresiz kalabalığa,
                                  hıçkırıklarla ağlayan ana kıza bakıyor ve içi
                                  parçalanıyordu. Artık bağırıp çağırmıyor, bir çare
                                  arıyordu. Bir şeyler söyleyip yapma gereğini duydu.
                                      “  Onbaşı! Hey  Musa Onbaşı!  Gel buraya. Bak
                                  bakalım bu adam sizi kurtaran Yunus mu?  Hemen
                                  söyle bakalım, bu adam sizi kurtaran adam mı? “ Musa
                                  Onbaşı esas duruşa geçti ve “evet “ kabilinden başını
                                  salladı.
                                       Binbaşı da şaşkın, Yunus Çavuş’a çaresizlikten acır
                                  gibi bakıyordu. Şimdi ne yapacaktı? Bu adamı Divan-ı
                                  harp mahkemesine vermek zorunda idi. Oradan nasıl
                                  karar çıkacak bilemiyordu. Bıraksa, bu görev
                                  anlayışına  uymuyordu. Devlet bu işler için maaş
                                  veriyordu. Üstelik  başka kaçaklar da aynı  şeyin
                                  yapılmasını isterdi. Binbaşı dertli  dertli düşünüyor ve
                                  bir karara varmaya çalışıyordu. Nihayet, görevini
                                  yapmak zorunda olduğuna karar verdi. Yunus Çavuş’u
                                  her  şeye rağmen bırakamazdı.  Fakat adam bu
                                  insanların tek dayanağı idi. Üstelik Ermeni tehcir
                                  kolunu kurtarmıştı. Tehcir koluna bir zarar gelseydi,
                                  sorumlu kendisi olurdu. Yunus Çavuş sayesinde
                                  binbaşı bile sorgu sualden kurtulmuştu. Yoksa o da
                                  Divan-ı harp mahkemesinde sürüm sürüm sürünürdü.
                                  Tüm bunlara rağmen adamı bırakamazdı. Vazife,
                                  vazifeydi.


                                                           124
   127   128   129   130   131   132   133   134   135   136   137