Page 38 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 38

hınçla kesip biçerdi.  Kara talihinden acılarını otları
                                  çalıları biçmekle alır, kara talihine lanetler okurdu.
                                      Yunus’un  geldiğini  duyan Nazmiye Nine, diğer
                                  komşular gibi eve geldi ve  Yunus Çavuş’a evladı gibi
                                  sarıldı.  Onu sekinin  ucuna çekti. En küçük oğlu
                                  Murat’tan durmadan sordu soruşturdu. Murat’ından
                                  gelen son mektubu koynunda muşambalar içinde
                                  saklıyordu. Nazmiye Nine’nin tek mutluluğu muşamba
                                  içindeki o mektuptu. Nazmiye Nine’nin okuması,
                                  yazması yoktu. Fakat  har gün sabah uyandığında
                                  mektubun yerinde olup olmadığına bakar, eli ile yoklar,
                                  sonra günlük işlerine başlardı. En büyük  mutluluğu
                                  mektubu muşambasından çıkarmak, ona zarar
                                  gelmeyecek şekilde öpüp koklamak ve en temiz yerlere
                                  serip, saatlerce mektubu seyretmekti. Mektubun her
                                  harfini, harflerin eğrisini, doğrusunu öğrenmiş, hele en
                                  alttaki parmak izini defalarca seyretmiş, belli belirsiz
                                  izin çizgilerini  ezberlemişti. O iz  Murat’ının parmak
                                  iziydi. Mektupta onun nefesi, onun kokusu, onun
                                  sözleri vardı. Sararmış samanlı kağıdı, Murat’ının
                                  parmak izini defalarca öper koklardı. Mektuba Murat’ın
                                  eli değmişti. Mektubun neresinden tuttuğunu hayal
                                  eder, oralara dokunurdu. Oysa harfler solmuş, kağıt
                                  eprimiş ve kağıt rengini kaybetmişti. Mektubu,
                                  Murat’ından bir parça gibi görürdü. Onu sevip okşar,
                                  hasret giderir ve az bir mutluluğu mektubu seyretmekle
                                  tadardı.   Sonra mektup ile konuşur, hal hatır sorar,
                                  dualar ederdi.
                                        “  Murat’ım, oğlum! Kara gözlüm, kuzum!  Şu
                                  gariban ananı bırakıp da nerelere gittin?  Bu nasıl
                                  savaştır ki anayı kuzudan, eti tırnaktan ayırdı. Sana
                                  telli duvaklı gelin alacak, mürüvvetini görecektim. Dal
                                  gibi  boyunu    seyredecek,    bağrıma    basacaktım.
                                  Torunum olacak, onun yumuşak ve küçücük bedenini


                                                           30
   33   34   35   36   37   38   39   40   41   42   43