Page 198 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 198
Emir Kalkan Hikâye Yarışması
Rumi Baba onu kapıda bekliyordu. Elini öpüp helallik aldı. Medresenin yüksek kapı-
sını çevreleyen taş merdivenleri inerek karanlığa karıştı. Rumi Baba, hüznü ve sevinci
bir arada yaşarken gidene baktı. Gidiyordu vardığı yerde çiçeğe durmanın hevesiyle.
Cesur, kararlı ve gözü pek. Yangını içinde ve yanarak… Gidecek olan gidiyordu. Ya bu
kapıya gelecek olan? O kimdi? Rumi Baba ortalığı buz kesen ayaza rağmen kapıda
bekliyordu. Cafer, medresenin yüksek kapısını çevreleyen taş merdivenleri inerek
karanlığa karıştı. Ayaz yüzüne vurdukça soluğu kesiliyordu. Ara sokağa girip kavis
çizerek yürüdü. Aya Dardara Kilisesi’nin heybetli karartısını görünceye kadar durmadı.
Yokuşbaşı’nın tenha sokaklarından papazın evine kadar yürüdü. Eftalia, neşeli halleri,
hercai menekşe kokusuyla evin penceresinden ona bakıyordu sanki. Mihalis ne derdi?
Veda etse… Çukurçeşme’den su içip Ulu Camii yoluna saptı. Tuzpazarı’nın sessizliğinde
meydanı bir uçtan bir uca yürüdü. At arabalarının, tuz çuvallarının, köylülerin ve
çocukların doldurduğu meydan ıpıssızdı. Keküç kırk üç, elli adı belli, yüz dümdüz
çığlıkları gündüzde kalmıştı. Kararlıydı. Payitahta gidecek, seferlere katılacak, Balkan
topraklarında Eftalia’nın kokusunu arayacaktı. At binen, cirit atan Cafer Baba ölecekti.
Bundan sonra ona Gül baba diyeceklerdi. “Eğo esena pola ağapo Eftalia!” Fecri Kazip
Surp Kirkor, acıyla yandı. Kilisenin açılacak oluşunun sevincini yaşayacakken...
Yaşamak zor şeydi. Acı içindeydi Surp Kirkor. Çaresizdi. Kendini Çifte Hamam’ın
önünde bulmuştu. Geri dönmeliydi Yokuşbaşı’na, kiliseye. Yürürken kilisenin çanları
acıyla çaldı. Birazdan kızı için son töreni yapacaktı. Ardından son arzusunu yerine
getirecekti. Ahit vermişti, sözünden dönemezdi. Kim ne derse desin kızının isteğini
yerine getirecekti. Bir kısır döngüye mi düşmüştü çözemiyordu. İkide bir sevgi insan
içindir, diyordu. Sevgi tanrının bir hediyesidir. Kısır döngüyüyse içine düştüğü kuyu,
ancak hayale dalarak unutabiliyordu. Yokuşbaşı semtinde koca bir ömür geçirmişti.
Büyük yangına rağmen sağlı sollu dükkânlarıyla Yokuşbaşı, canlı bir semtti. Caddeyi
çevreleyen sokaklarda varlıklı ailelerin konakları yer alıyordu. Rum cemaati, kısa
sürede kiliseyi yeni baştan inşa etmişti. Surp Kirkor cüppesini özenle giymiş ilk ayine
hazırlanıyordu. O zaman da böyle yangında kül olan ahşap kilisede ayine hazırlanır-
ken günah çıkarma odasına girdiğinde tanıdık bir ses, tüm muzipliğiyle papaz efendi,
demişti. Papaz efendi, günah çıkarmak istiyorum. Ben büyük bir günah işledim.
Tanrımdan bağışlanmayı diliyorum. Bu öyle bir günah ki anlatmaya korkuyorum.
Söyleyin papaz efendi, tanrı âşık olmayı yasakladı mı? Eğer yasaksa ben bu yasağı
çiğnedim. Birine gönlümü kaptırdım. Söyleyin papaz efendi, tüm insanlar tanrının
kulu mudur? Öyledir Eftalia. O halde ben tanrının bir kuluna, Cafer’e… Ne! Cafer’e
mi? Çıldırdın mı kızım sen? O bizden biri değil ki! Nasıl söylersin böyle bir şeyi. Tan-
rının gazabını üzerimize mi çekeceksin? Asla onay vermem bu evliliğe. Unut, çıkar
at aklından onu. Atamıyorum baba. Suçlu sensin. Kilise için çalışırken ona neden sen
bizden biri değilsin, demedin? Niye yardımını kabul ettin? Tanrının evi için çalışan
198