Page 201 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 201

Üflenmemiş Rüzgarlar


                                         Melis a Yılma z








               6 Mayıs

               Deina, sevgilim,
               Yıllardır senin için kaldırdığım bütün kalemleri kırdıktan ve günlüğümden başka,
            adını fısıldayan her kağıdı yaktıktan sonra, işte nihayet sana yazıyorum. Adın ellerime
            değiyor, seneler tırnaklarımın arasına sıkışmış küçük kum taneleri gibi, kağıt kesikle-
            rimi kanırtarak satırlara akıyorlar. Babanın öldüğünü duymuş olmalısın. Doğrusunu
            söylemek gerekirse, bana cenazeye gelip gelmeyeceğin sorusu acıdan önce geldi.
            Onun için ağladım, seni bir kere daha burada, bu evde, geniş beyaz basamaklarda
            durmuş bana bakarken hayal etmek için kendime bir an izin verdikten sonra. Yemin
            ederim, tek bir andı. Çünkü gelmeyeceğini avucumdaki çizgileri bildiğimden daha
            iyi biliyordum. İçten içe gelmeyi nasıl bir yangınla isteyeceğini de.
               Güzel bir gündü, öldüğü gün yani. Onu yatağında bulduklarında gün süt dişlerini
            henüz döküyordu ve gök incecik dantel bir elbise giymiş gibi temiz bir sisin altında bir
            ressamın fırçasından çıkmışçasına muntazamdı. Bahçedeki çiçeklerin, yaprakların
            üzerinde taze çiğ damlaları vardı ve onu hazırlayıp evden çıkardıklarında kucağında
            uyuyacağı toprak, Tanrı’nın çamurdan şekil verdiği ilk kadının kolları kadar güzel
            kokuyordu. Cenaze kalabalık değildi, baban onu uğurlamak için kimlerin gelmesini
            istediğini vasiyetinde yatmıştı. Annen, birkaç eski dost, bir de birkaç asker vardı.
            Elbette biz de, evdeki diğer herkesle birlikte oradaydık. Babanın bütün yaşamını,
            büyük salondaki madalya raflarını, ev inşa edildiğinden beri hemen hemen her gecenin
            şahit olduğu bütün o şatafatlı arkadaş toplantılarını, annenin her bahar sektirmeden
            düzenlediği baloları ve tabii, soyadınızı düşününce daha farklı bir cenaze olacağını
            tahmin ederdim. Oysa inan bana, böylesi baban için en az yıllar önce kendisi için
            yaptırdığı tabut, annenin kendi elleriyle diktiği kefen ve dostlarının özenle seçtiği
            çiçekler kadar uygundu. O basit törenin sadeliğinde, doğallığında öyle bir güç vardı,
            öyle bir huzur hakimdi ki sanki oraya bir ölüyü gömmeye değil de, bir güneş ilahisi
            eşliğinde şükür şarabı içmeye gitmiştik.




                                                                                    201
   196   197   198   199   200   201   202   203   204   205   206