Page 203 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 203

Melisa Yılmaz | Üflenmemiş Rüzgarlar
            kesten farklı havanın nasıl hissettirdiğini öyle iyi hatırlıyordum ki aklımı yitirmekten
            korkuyordum. Sonra, bir gün arka bahçedeki işlerimi tamamlarken başımı çevirdim
            ve mezarlığın önünden geçmekte olduğumu fark ettim. Seni orada, mezarlığın giri-
            şinde önce babanın elini tutan sekiz yaşındaki halinle, sonra bir kucak dolusu ölü
            kuşla oturmuş şarkı söyleyen on iki yaşındaki görüntünle, sonra da on yedi yaşındaki
            çırılçıplak vücuduyla dimdik durmuş, ellerini göğe kaldırmış vaziyetinle görür gibi
            oldum. Ve kavradım. Sen bütün dünyayı görmüş olabilirsin, belki onu gerçekten en
            ıssız köşesinden en kalabalık kentlerine, en mavisinden en siyahına dek gezmişsindir,
            belki de yalnızca birkaç yüze bakarak ondan emebileceğin bütün sütü emmiş, her
            şeyi öğrenmişsindir. Ben bu evden hiç çıkmadım ve benim için senin yüzün bütün
            dünyanın bir temsiliydi. Deina, sevgilim, işte nihayet sana yazıyorum ve sana yazmak
            istediğim tüm kelimeleri unutmuş olsam da, sana seninle ilgili yazabileceğim her şeyi,
            en ince ayrıntılarıyla hatırlıyorum.
               Mezara senin yerine de sümbüller bıraktım, biliyorum onları tercih ederdin.

               Veda etmeyeceğim. Sonlar vardır ve sonlar yoktur çünkü var varken yokluk yoktur.
            İyi felsefe.


               11 Mayıs
               Deina, sevgilim,

               Bir keresinde bana kadim bir kabilenin garip bir selamlaşma şeklinden söz etmiştin.
            Birbirlerini “Sen, bir başka bensin. Ben, bir başka senim.” diye selamlıyorlardı. Bugün
            seni, “Sen, hala sensin ve ben, bir başka benim.” diye selamlamak istiyorum. Senin şu
            akıllı adamlarından biri bir zamanlar büyüyle kelimelerin aynı şey olduğunu, sonra
            zamanın ikisini birbirinden ayırdığını ama hala bazı sözcüklerin birtakım güçleri
            olduğunu söylüyordu. Eğer o haklıysa, adının üzerimde nasıl bir büyüsü olduğunu
            çok merak ediyorum. Belki de zamanla aynıdır, biliyorsun zaman da bir büyüdür.
            İsmin üzerimden yılların, yüzyılların, binyılların geçtiği gibi geçiyor. Yaşlanıyor,
            gençleşiyor, yeniden çocuk oluyorum. Kendimi engelleyemiyorum. Deina, sevgilim,
            işte yine sana yazıyorum.

               Bu evin her köşesi, bahçenin her bir bucağı, her bir yaprak boğumu varlığınla dolu.
            Yüzünü gözlerimin önüne getirmek için bakmam yetiyor. Ne var ki şimdi nasılsın,
            gençlik pembesi yanakların hiç soldu mu, senelerin ve yaşamın parmak izleri teninde
            çizgiler bıraktı mı, dudaklarının o kırmızı vadileri çorak topraklar gibi kurudu mu
            bilmiyorum. Saçların hala eskisi gibi günışığı rengi mi, yoksa küllenmeye başladı mı,
            bakamıyorum. Ve bunları merak ettiğim her seferde, aklıma öldüğüm gün geliyor.
            Ölmek için kalbin durması gerektiğini savunan bütün o akıllı adamlar ne kadar da


                                                                                   203
   198   199   200   201   202   203   204   205   206   207   208