Page 202 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 202
Emir Kalkan Hikâye Yarışması
Sen sekiz yaşındayken babanın seni arka bahçeye, aile mezarlığına getirdiği günü
hatırlıyor musun? Evin yaşlı köpeğini gömmemizden hemen sonraydı. Senin üzerinde
mavi işlemeli bir elbise vardı, gökyüzü de sana uymuştu; hani yerler kuru yapraklarla
doluydu, yağmur sonrasıydı, soğuk fırtınalara ise daha biraz vardı. Ben bir kuş tüneğini
tamir ediyordum, sen babanın elini tutuyordun. “Buradan korkuyor musun?” diye sor-
muştu sana baban, o soylu asker sesiyle. Tanrı biliyor ya, sesine bayılırdım. Kafamdaki
bütün masallardaki bütün hükümdarlar onun sesiyle konuşurdu. Sonraları, kutsal
kitabı okumaya başladığımda, Tanrı’nın emrettiği ve evrenin boyun eğdiği, Tanrı’nın
emrettiği ve elçilerine mucizeler yağdığı pasajların hepsi de kulağımda babanın sesiyle
kaldı. “Hayır.” diye cevaplamıştın babanı, zaten sen daha o yaşında bile hiçbir şeyden
pek korkmazdın. Ölüler, masal devleri ve annenin cezaları seni korkutamazdı, yalnızlık
da öyle. Hiçbir zaman kocaman bir eve hapsedilmiş küçücük çocukluğundan şikayetçi
olmamıştın, hayali arkadaşlara bile ihtiyaç duymazdın. “Onların ilahiler fısıldadık-
larını duyabiliyorum. Yapraklarda isimler, şarkılar, gülüşmeler var. Ama bunlar her
yerde var. Ölüler dünyanın her yerinde, buradaki ölülerin üzerine örttüğünüz toprakta
bile ölüler var. Rüzgarla ve yapraklarla ve suyla konuşuyorlar… Bu dünyanın müziği,
ondan neden korkayım?” Yanıtın babanı şaşırtmıştı ama herhangi başka bir babayı
şaşırtacağı kadar çok değil. Çünkü sen sekiz yaşındaki herhangi başka bir çocuğa
kesinlikle benzemiyordun ve evdekiler bunu uzun zamandır biliyordu, kabullenmese-
ler de biliyorlardı. “Dünyanın müziğinden hoşlanıyor musun?” diye sormuştu baban,
bu kez daha kısık ve yorgun bir sesle. “Tanrıların sessizliğini gizlemek için çalıyor.
Tanrılar düş görüyor mu, baba?” Baban hala elini tutarak eğilmiş, uzun uzun senin
yüzüne, gözlerine, gözlerinde yanan o dumansız kıvılcıma bakmıştı. “Ölmekten de
korkmuyor musun, Deina?” demişti, neredeyse fısıldayarak. “Daha birkaç saat önce
bir evcil hayvanının ölümüne şahit oldun. Ölüm seni hiç korkutmuyor mu?” “Hayır,
şimdi zamanın bir parçasıyım, ölünce başka bir parçası olacağım. Sadece bu kadar.
Ölmekten korkmuyorum.”
Sana bir şeyi kesinlikle söylemeliyim. Baban o gün ona ne demeye çalıştığını
ancak hayatının son bulduğu o güzel günde, yalnızca en sevdiği insanlar yan yana
durmuş, onun için dua ederlerken ve gözyaşları sadece sessiz, gösterişsiz bir sami-
miyetle, kurulanmadan yanaklara düşüyorken anladı. Ve inan bana, seni o an, orada,
gülümseyerek bağışladı.
Seni beklediğim bunca zaman boyunca, sana yazdığım her şeyi akşamüstü güne-
şinde teker teker yakarken, sana dair anılarımın neden diğer bütün hatıralarımdan
daha keskin, daha net olduğunu çok düşündüm. Saçının savrulduğunda nasıl hareket
ettiğini, kirpiklerinin uçlarından dudaklarının kıvrımına, parmak boğumlarından
dirsek kemiklerine kadar bütün bedenini bir nefes gibi kuşatmış o her şeyden, her-
202