Page 210 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 210
Emir Kalkan Hikâye Yarışması
“Deina!” diye tısladı annen, yüzü utançtan kıpkırmızı olmuştu. “Küstahlığın
için–““Özür dilemeyeceğim.” diye noktalarken öyle gururlu, öyle güzel gözüküyor-
dun ki bir ressam seni o anki halinle tuvale yansıtabilseydi bakanlar portrende tek
bir kusur bile bulamazlardı.
Melon şapkalı adam tıpkı istediğin gibi aceleyle def oldu. Sen ve baban, masanın
karşılıklı iki tarafında, ayakta, birbirinize bakar halde kalakaldınız.
“Beni utandırmaktan usanmadın, değil mi?” diye gürledi baban, onu daha önce
hiç öylesine öfkeli görmemiştim. Esmer ellerinde sıktığı kadehin az sonra parçalara
ayrılacağını tahmin ediyordum; annen de böyle düşünmüş olmalı, uzanıp hafifçe
onun eline dokundu, uyarmak ister gibi. Baban aldırmadı. “Yıllardır, yıllardır her gün
bunu yapmaktan hiç bıkmadın… Beni nasıl bir duruma soktuğunu hiç anlamadın…
Evlenmeyeceksin, öyle mi? Uygun gördüğümüz başka hiçbir şeyi yapmadığın gibi.
Peki ya ne yapacaksın? Hayatınla ne yapacaksın, Deina? Çünkü elinde lanet olası
inadın dışında hiçbir şeyin yok.”
“Baba–“demeye çalıştın, bu muazzam hiddet karşısında geri adım atmaya, her şeyin
sonsuza dek kırılmasını engellemeye çalıştın. Baban buna izin vermedi.
“Senden nasıl bahsettiklerini biliyor musun? Yıllarca, arkamı dönmemi zar zor
bekleyerek… Akıldan noksan, deli, garip alışkanlıkları olan, toprak yiyen, insanlara
kendi bulduğu bir dildeki abuk sabuk kelimelerle seslenen bir kızımın olduğunu
söylüyorlar. Ve daha dünya kadar şey. Evlenmeyeceğini biliyordum, anlıyor musun,
böyle bir şeyi onaylamayı zaten düşünmüyordum. Bir kere olsun burnunun dikine
gitmeseydin… Bir kere olsun gerektiği gibi davransaydın… Burada bizimle birlikte
yaşlanacağını zaten biliyordum…”
“Seninle birlikte yaşlanmayacağım.” diye yanıtladın sadece. Sonra seni söylenen
başka hiçbir şeye kulak vermeden, omuzların çökmüş, başın öne eğik, arka bahçeye
yürürken seyrettim. Hareketlerini takip etmek için evin pencereleri arasında koşup
duruyor, yemek odasında kavga eden annenle babanın sesleri evi çınlatırken ben,
teker teker açtığım camlardan senin geçişinle hışırdayan yaprakları dinliyordum.
Bahçeyi birkaç kez turladıktan sonra aile mezarlığının önüne, özenle düzenlenmiş
çimenlerin üzerine oturdun.
Annenle babanın sesleri çok geçmeden kesildi. Annen bir hizmetkarla haber yol-
layıp içeri girmeni istediğini söyledi, sen sadece başını sallamakla yetindin. Ve gece
ilerler, yıldızlı gök ve ay ışığının kovaladığı gölgeler dışında hiçbir şey kımıldamaz
hale gelirken uzun kirpikli gözlerinde yerleşmiş bir dalgınlık, orada öylece oturdun.
210