Page 212 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 212

Emir Kalkan Hikâye Yarışması
               Geçtiğimiz hafta ona bir şey almamı, getirmemi isteyip istemediğini sormuştum.
            Hastaydı, yorgundu, eriyip tükenmiş bir mum gibi küçülmüş, solmuştu. Ona bunu
            sorduğumda beni şaşırtarak doğruldu, hummalı bir ateşe tutulmuş gibi yanan göz-
            lerle gözlerime baktı. Birkaç kez ağzını açıp kapadı, sonra tekrar yastıklarının üzerine
            düşerek sustu. Bana söylemedi ama inan bana ne istediğini anladım. Senin babanın
            mezarını ziyaret etmeni isterdi. Ölürken yanında olmanı. Eve dönmeni. Annen öylesine
            yalnız öldü ki, Tanrı onun için gökten yeryüzüne milyonlarca damla saf su yolladı.
               Ve o iri, sonsuz damlalar, evi baştan aşağı yıkadılar. Ve seviştiğimiz toprak parça-
            larını ve elinin değdiği ağaç köklerini ve her birinden küçük dünyalar yarattığın taş
            kırıklarını tozdan, günahtan, nefretten arındırarak her şeyin üzerine temiz bir sükunet
            örttü. Kocaman bir ailenin tarihinin gömüldüğü bu devasa evde, küçücük adımlarla
            gezinip durarak etrafı topladık, ellerimizi birbirine dayayıp belli belirsiz kımıldanan
            dudaklarla ölülerin ruhlarına dualar yolladık. Uzak akrabaların talimatlarını bekler-
            ken ateşi hiç yakmadık, kıyafetleri kaldırmadık, hiç bozulmadan bırakılmış çocuk
            odasının kapısını her zaman olduğu gibi aralık bıraktık.
               Birbirlerine sokulmuş, hüzünle titreyen, inleyen, yalvaran anılara hiç ellemeden,
            hiç dokunmadan babanın silahlarını, annenin mücevherlerini ve birkaç antikayı eve
            akan ziyaretçi kalabalığından sakladık.
               Bundan böyle, şimdiden ölüm döşeğime kadar, biri bana ne istediğimi soracak
            olursa, cevabım hiç değişmeden kalacak. Eve geri dön. Hiç değilse onların huzur
            bulması için, geri dön.


               18 Eylül
               Deina, benim küçük Deina’m, sevgilim,

               Seni daha fazla rahatsız etmemek için ne zaman karar versem bir korku, bir özlem,
            bir acı içimi kemirmeye başlıyor. Seni görmeyi, seni bilmeyi, sana ulaşabilmeyi arzu-
            luyorum. Şimdi neredesin, yazdıklarım eline geçiyor mu, hâlâ–hâlâ o şeyi yapıyor
            musun? Canın çok yanıyor mu, yalnızlıkla gerçekten baş edebiliyor musun, seni ne
            kadar derinden kırdılar, sana çocukluğuna değin dokundular mı?
               Babanın işlediğin günahları duyduğunda dünyasının nasıl başına yıkıldığını anım-
            sıyorum. Hayatının en kötü günü olduğundan emindi. Hayatımızın en kötü günüydü.
               Ama artık ikisi de yok. Bu dünyanın günahlarından, yanlışlarından, kızgınlık-
            larından uzaktalar. Artık seni yargılayamaz, sana sırt çeviremezler. Bu ev senin, bu
            büyük bahçenin bir yerinde hala çiçek diken küçük bir kızın hatırası, toprakta hala
            çocukluğun kokusu var.


            212
   207   208   209   210   211   212   213   214   215   216   217