Page 211 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 211

Melisa Yılmaz | Üflenmemiş Rüzgarlar
               Yanına geldiğimde gece yaşlanmaya yüz tutmuştu ve serin teninde kıpraşan ay,
            usulca çekilmeye başlıyordu.
               Sağ tarafına, soluğunu duyabilecek denli yakınına oturdum. Üşümüş ellerinden
            birini dizime koydun ve gözlerime baktın.
               “Aslında herkesin birbirine yabancı olduğu bir yerde, yabancı olduğunu bilen tek
            kişiyim.” dedin bana, fısıltın titrek ve kırıktı. “O haklı. Ne yapacağım? Burada onunla
            yaşlanamam. Onu daha fazla utandıramam.”
               “Sevgilim, eminim o… O onları sadece kızdığı için söyledi.”
               “İnsanlar hiç düşünmedikleri şeyleri sözcüklere dökemezler.” diye geçiştirdin
            tesellimi, omuzlarını silktin bu ihtimali çoktan elemişçesine. “Sevgilin… Ben senin
            sevgilin miyim? Sahiden öyle miyim? Annemle babamın kızı olmak dışında kimsenin
            bir şeyi olmadım ben.” Ayağa kalktın, hala gözlerimin içine, beni en ince hücrelerime
            değin anlamaya çalışırcasına bakıyordun. Sonra gülümsedin, çeneni kaldırdın ve
            bakışlarını gökyüzüne çevirdin. Ve gökyüzü gözlerin oldu. Saçların omuzlarından
            geriye savrulup beline döküldüler. Bluzunu çıkardın, pantolonunu, ayakkabılarını…
               Annenin, babanın, ya da bir başkasının bizi görmesinden korkmuyorduk, o an
            Tanrı’nın kendisinden bile korkmuyorduk. Çünkü biliyorduk. Dünyanın bir ucunda,
            yılı on üç ay olarak yaşayan küçük, deli, yersiz bir kız gitmeye, çok uzaklara gitmeye
            karar vermişti ve bu onun veda hediyesiydi.

               Nitekim sabahın ilk saatlerinde, günışığı cılız bir serzenişle göğüs kemiklerimize
            vuruyorken, birbirimize hiç dokunmadan yan yana uzanmış o şarkıyı söylüyorduk.
            Yıllar önce tek bir kez söylediğin şarkıyı. Bana yurt yok, dost yok, yalnız gideceğim;
            yine de vedalarım sevgi, kollarım çiçek dolu…

               Ve gittin. Yalnız.
               Yıllar, ömür gibi uzun, kül kadar acı nice yıllar geçti, geri dönmedin.


               7 Eylül
               Deina, Sevgilim,

               Kelimelerimi değil, dingin suskunluğumu yeğlediğini biliyorum. Ama ben şimdi
            suskunluğun evi olmuş, dünyanın bütün kelimelerine uzak, terk edilmiş bir evin ölü-
            leriyle birlikteyken, elimden sana yazmaktan başka türlüsü gelmiyor. Çünkü annen
            bugün öldü. Gerçekten yağmurlu bir gündü.





                                                                                    211
   206   207   208   209   210   211   212   213   214   215   216