Page 32 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 32
Emir Kalkan Hikâye Yarışması
kalktı yataktan. Ayşe’ye seslendi. Ses yoktu. En ufak bir akis, kıpırtı, bir soluk belirtisi
yoktu. Ayşe’nin yatağına yöneldi endişeyle. Karanlıkta yerde duran Kur’an sehpasına
çarpıp devirdi. Ayşe uyanmamıştı. El yordamıyla mumu bulup yaktı. Ayşe’nin yüzü
aydınlandı “Eyvah!” dedi Sadık Ağa. Sırılsıklam terlemişti kızı. Kendinde değildi.
Yüzünde kırmızı lekeler vardı. Omzundan tutup sarstı, uyandıramadı. Dillendirmeye
korktuğu şey başına gelmişti. Tifüs illeti en sonunda gelip kızını da bulmuştu. Hızlı
hızlı giyindi. Şehirdeki bütün hekimler şimdi askeri hastanedeydi. Gün aydınlanırken
kan ter içinde ulaştı hastaneye. Hastanenin etrafında yüzlerce sıra bekleyen asker
vardı. Yerlere serilmiş yüzlerce bitkin asker. Ayaklarında kalan son takat ile son bir
umut içeriye girdi. Daha ikinci adımında pişman oldu içeriye girdiğine. Bağıran,
ağlayan, inleyen, yaralı ve hasta askerlerin sesleri içeriyi dolduruyordu. Birkaç genç
hekim sürekli sağa sola giderek yaralılara bakıyor, pansuman yapıyordu. Bir tanesini
yanından geçerken durdurdu Sadık Ağa;
–Hekim Bey Allah rızası için yardım et! Kızım tifüse yakalandı! Evde baygın yatıyor!
–Boşuna bekleme. Hastanede sadece iki tane sağlam hekim var. Diğer hepsi tifüse
yakalandı. Bak bir tanesi de burada yatıyor.
Adamın gösterdiği yerde yüzüstü yatan bir hekimin sırtına pansuman yapıyordu
genç hasta bakıcılar. Hekimin sırtı tifüsten baygın yattığı dört hafta içinde yara olmuş,
yarası bakımsızlıktan büyümüş, irin ve cerahat bağlamıştı.
Genç adam Sadık Ağa’ya hem isyan eder hem de derdini döker gibi tekrar konuştu;
–Ben de hekim değilim zaten. Vilayet memuruyum. Hekimler ve sıhhiyeci memur-
ların hepsi tifüse yakalanınca vilayet ve kaymakamlık memurlarını buraya gönderdiler.
Onlar da teker teker can verdiler gözümüzün önünde. Sadece dört memur iki hekim
kaldık koca hastanede.
✥
Hastanenin bahçesinde, karların üstünde baygın yatan İbrahim’i bir parçalanmış
hasırın üstüne yatırdılar. Elbiselerini karların üzerinden toplayıp getirdiler, ceplerinde
önemli bir şey var mı diye baktı biri. Ayşe’nin hediyesini ne olduğunu bilmeden, çok
da düşünmeden İbrahim’in yanına bıraktı. Gömleğin ve pantolonun her kıvrımından
bitler ve bir toz bulutu halinde yumurtaları dökülüyordu. Fırında elbiselerin bitlerini
yaktılar, kaynar suda yıkayıp yanına bıraktılar.
Ertesi sabah mecalsiz bir halde gözlerini açtığında Tevfik Salim Bey’i gördü. Koğu-
şun uzak köşesinde bir askeri muayene ediyordu. Tekrar kendinden geçip gözlerini
tekrar açtığında bu kez yanı başında gördü.
32