Page 74 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 74

Emir Kalkan Hikâye Yarışması
            ve meyve ağaçlarının arasındaki bir bekçi gibi dikilen kayın ağacını kendisine vermişti.
            “Ağacına iyi bak atalarımızın hayat damarları bu ağaçta gizlidir” demişti verirken de.
            Kayın ağacı insanlar ilk yaratıldığında yeryüzüne iyilik ve bereket dağıtmak üzere
            inen Umay Ana’yla birlikte inmişti dediğine göre. Şeceresin de kimsenin bilmediği
            bir tarihten bu yana ailede doğan ilk kız çocuklarına “Umay” adı verilirdi. Babaannesi,
            kendinden önce doğan kardeşinin adını Umay koymak istemeyen annesinin, daha
            çocuğu bir yaşını doldurmadan bilmedikleri bir nedenle sabah yatağında ölü bulduk-
            larını anlatmıştı. Annesinin uzunca bir süre üzüntüden çocuğu olmamıştı da bütün
            bu musibetlerin geleneklerinin bozulmasından kaynaklandığını düşünen aile büyük-
            leri kadıncağızı sorumlu tutmuşlardı. Günden güne evde ki konumunun nasıl sars-
            tığını kızına nasihat ederek bir yandan dertleşerek anlatmıştı. Sonrasında ise duru-
            muna acıyan kayınvalidesinin yardımıyla bahçeye bu kayın ağacını diktiklerini de
            anlatmıştı. Bir daha çocuğum olmaz korkusuyla gizli gizli ağlar, hemen hemen her
            gün kayın ağacının altında dualar eşliğinde yerin ve göğün birleştiricisinden çocuk
            umduğu yılların hatıralarını ve babaannesinin doğduğu gün ev halkının yaşadığı
            tarifsiz sevinci dinlermiş annesinden. Meğer babaannesi de kendisi gibi adıyla gelmişti
            dünyaya. Babaannesinin kendisinden sonra iki kardeşi daha olmuş annesi de evdeki
            statüsünü şüphesiz bu kayın ağacı sayesinde düzeltebilmişti. Babaannesi âşık olarak
            evlendiği dedesiyle birlikte fakir oluşları sebebiyle bu evde yaşamaya başlamışlardı.
            Hiç kız çocuğu doğuramadığını büyük bir kusurmuş gibi hayıflanarak anlatırdı o
            kayın ağacının altında. Üç erkek çocuğundan sonra oğlunun da kendisi gibi kız çocuğu
            olmayacağını zannederek üzülürmüş içten içe ama dördüncü olarak çok şükür kız
            evlat doğduğunda evde nasıl bayram havası yaşandığını anlata anlata bitiremezdi.
            Umay koymuşlardı ismini elbette. Umay! Gökten umdukları ay parçasının dünyaya
            düşmesi gibi bir şeydi onun doğuşu. Annesi babası cahildi daha babaannesinin gözünde
            o yüzden bir bebek büyütecek hünere sahip olmadıklarını düşünerek Umay Ana’yı
            yanına alırdı geceleri. Babaanne Umay torun Umay’ın biran olsun başından ayrılma-
            mış, geceleri kıpırdayan ağzından dökülen dualarla büyütmüştü onu. Hiç görmediği
            dedesi de çok severmiş torununu anlatmasına göre. Geceleri karısının salladığı beşiğe
            yaklaşır uzun uzun seyreder ve “mehlika”, “ay yüzlü güzel” diye fısıldarmış saçlarını
            okşarken kulağına. Dedesi bahçeyi çapaladığı bir yaz günü serinlemek için bir bardak
            su içtikten sonra kayın ağacının altında varıp sırtını gövdesine yasladığı sırada hiç
            beklenmedik bir sis bulutunun gelip üzerlerinde bir müddet bekledikten sonra ince
            bir tül gibi sıyrılarak dağıldığını uzaklara dalan buğulu gözleriyle anlatırdı. Sis bulutu
            dağıldığında dedesi ağacın gövdesine yaslanmış vaziyette ruhunu bu kayın ağacına
            teslim etmişti. İşte Umay Ana’nın bu kayın ağacını dünyadaki bütün kayın ağaçların-
            dan özel kılan şey babaannesini verirken dedesini almasıydı. Babaannesi havalar
            ısındı mı kocasının ruhunu teslim ettiği yere bağdaş kurup başını da ağacın gövdesine



            74
   69   70   71   72   73   74   75   76   77   78   79