Page 77 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 77
Hatice Tarkan Doğanay | Umay Ana
nin acımasız askerlerinden çıkan öfkeli haykırışlar ve gittikçe yaklaşan silah sesleri
yine beyninin içinde hapsolmuştu. 18 Mayıs gecesi Kırım’da yer yerinden oynamış
Rus askerleri Moskof’tan aldıkları emirle bir tek Kırım Tatar’ı bırakmamaya yemin
içmiş bir kararlılıkla buldukları her kapıyı kırmışlardı. Adeta üstüne buzlu su kovası
dökülmüş gibi sersemleşmiş bir vaziyette uyanmıştı uykusundan o gece. Umay Ana
gürültüyle kırılan kapının şiddetle birkaç kez duvara çarpmasından çıkan o korkunç
sesi yeniden duymuşçasına gözlerini kapadı, vücudu ürpererek titredi. O gece binlerce
Kırım Tatarının kapısı aynı muhanetlikte kırılmıştı. On beş dakika içinde çok fazla
eşya almalarına müsaade etmeden bütün soruları cevapsız bırakılarak karşı koymaları
halinde hakaretlerle ve dipçik darbeleriyle itile kakıla dışarı çıkmaya zorlanmışlardı.
O anda neye uğradıklarını şaşıran annesinin hayali gözlerinin önünde belirdi. Odadan
odaya amaçsızca koşturmaya başlamış yanına ne alması gerektiğini dahi bilemez halde
korkudan ağlayan iki yaşındaki kızının sesini bile duymamıştı. Askerlerin ihtarıyla
bir şeyler yapması gerektiğini anlamış olmalıydı ki eline geçirdiği torbaya ekmek,
peynir, zeytin evde ne varsa doldurmuştu. Çocuklarının sırtına hırka kazak eline ne
geçtiyse giydirmeye çalışmış bir yandan da askerlere karşı direnmesinden korktuğu
büyük oğlunun eline koluna uzanarak sürekli ağlar gibi inler gibi yalvarır vaziyette
yüzüne doğru bir şeyler mırıldanmıştı. Son dakika yatak odasına koşup yastığın
kılıfını çıkarmış astarının dikişlerini güçlü elleriyle tuttuğu gibi ayırarak dişinden
tırnağından ayırdıklarıyla aldığı üç bilezikle beş küçük altını kaptığı gibi ceketinin
cebine doldurmayı akıl etmişti. Kendisi ise askerler daha çok kızmasın diye ağlayan
kardeşini kucağında pışpışlayarak odanın boş kalan kısmında bir o yana bir bu yana
yürümüş çakmak çakan gözleriyle de askerlere önemli bir vazifeyi üstlenmiş oldu-
ğunu bildiren bakışlarla yandan yandan bakmıştı. Kardeşini kucağında gezdirirken
gözüne yeni alınan kırmızı pabuçları takılmış ve çocukluğunun vermiş olduğu saflıkla
kardeşini derhal sedire bırakıp pabuçlarını almak için tam eğildiği sırada arkasından
gelen bir darbeyle yere yapışmıştı. Askerden kendini geri geri uzaklaştırırken o ana
kadar ağlamayan masum gözlerinden yaşlar boşalmaya başlamış, dışardan art arda
gelen silah sesleriyle korkusu ikiye katlanmıştı. İşte tam o sırada da yaşlılığa en ufak
bir hürmeti olmayan Rus askeri istedikleri serilikte adım atamayan babaannesini
iterek yere düşürmüştü. Babaannesin düşmesini koca bir çınarın yıkılışını izler gibi
acıyla izlemişti herkes. O an kâinatın sırrı, babaannesinin anlattığı ilk insanların
kadını el üstünde tutulduğunu öğreten hikâyeleri gibi tuzla buz olmuştu. Babaannesi
ona eskiden olağanüstü kadınların mavi bir ışıktan ve kutsal bir ağaç kovuğundan
doğduğunu aynı zamanda da ailenin bereketi kabul edildiği için baş tacı olduklarını
anlatmıştı. Bu ağaç kayın ağacı olmalı diye düşünmüştü o zaman. Zira dedesini kayın
ağacı almışsa kadını da verirdi, Nitekim babaannesini o kayın ağacı vermemiş miydi?
Yıllarca eşi ve evlatları tarafından değer görmüş babaannesini, insan canına kıymet
77