Page 80 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 80
Emir Kalkan Hikâye Yarışması
dudakları hafif bir kıpırtı halinde bir şeyler söylüyor gibi geldiğinde ikisi birden eğildi
o anda askerler ikinci verdikleri molayı bitirdiklerini ilan eden üç el ateş etmişlerdi
havaya. Babasını ve kendisini sürükleyen askerlerin zalimliğine ayak diremek bey-
hude bir çabaydı. Babası askerlere karşı koyarak can havliyle ellerinden kurtulmuş
ve annesinin yanına koşmuştu. Abisinin kollarında çırpınan Umay Ana’nın dağları
inleten feryadı ise babasının kafasına, kollarına, gövdesine inen dipçik darbelerini
gördükçe azalmış azalmış büyüyen göz bebeklerine giren korku halkası boynuna
kalın bir zincir takarak feryadını içine hapsetmişti.
Salya sümüğü birbirine karışmış annesi ve kardeşleriyle hiçbir şey yapamadan
babasının yere serilişini seyretmişlerdi bir müddet. Kafası yüzü kanlar içinde kalan
babasını var gücüyle attıkları tekmelerle ayağa kaldırmışlardı bu defada. O saatten
sonra emirleri yerine getirmeyeni gözünün yaşına bakmadan vuracaklarını haykır-
mışlardı. Ölüm ve esaret… O an ölmek için en güzel zamandı işte. Ve canı gibi sevdiği
babaannesi belki de o en güzel zamanda ruhunu teslim etmişti kayın ağacına. Her an
namlunun tetiğinin ateşlenme ihtimaline bağlanmış bir yaşam yaşam değildi.
İteklenerek tren istasyonlarına getirildiklerinde yaşanan trajediyle gece devam
etti. Sabahın ilk ışıklarıyla hayvan vagonlarına doldurulan binlerce Kırım Tatarları-
nın yüz ifadesindeki şaşkınlık hissi aşağılanmışlık hissiyle karışmıştı bu duygu ise
gözlerindeki korkuyu gölgede bırakmıştı. Değersizlik hissi bütün duyguların önüne
geçen insanı taştan kayadan daha işe yaramaz hale sokan yok edici bir silahtan başka
bir şey değildi. Ve insan bu hisse bir müddet maruz kaldıktan sonra karşılaştı her
hakareti her eziyeti makul karşılamaya başlıyor karşı koymayı akıl dahi edemiyordu.
Olayın dışındaki bir insan gelse görse sürü halinde her türlü eziyete boyun eğen bu
insanların hak ettiklerini yaşıyor olduklarına inanabilirdi. İnsanlığın dışına atılan
kişi yada kişiler yaşadığı insanlıktan aforoz edildikleri o ana kadar öğrendikleri bütün
yetilerini yitirir zaman ve mekan kavramları yok yitirirlerdi. Uzun bir müddet devam
etmesi halinde kişi konuşmayı dahi unutabilirdi. Babaannesinin “Allah kimseyi insan-
lıktan çıkarmasın” diye ettiği duanın anlamı buydu demek ki. İnsanlıktan çıkarılan
insanlar ne bir taş ne bir toprak ne bir hayvan kadar değerliydi. Atıl duruma çıkmış
bu insanlar yeryüzüne sığmayan fazlalıklar gibi nereye atılsalar da yok olsalar diye
gözlenirdi. Onlarda bunu bilir hala yaşayarak insanları rahatsız ettikleri için kendine
kızanlar bile olurdu belki. İnsanoğlu dünyada dokunulmadık bir canlı bırakmamıştı
tarih boyunca ama en çok kendi soyuna akla hayale gelmeyecek zulümler etmişti.
Tatarlar tıklım tıklım bindirilen vagonlarda hayvan pisliği ve sap saman içindeki
günlerce sürecek olan yolculuğun daha ilk saatlerinde bitlenmişlerdi. Günlerce ağzı
açılmayan vagonlarda yiyecek yoktu, su yoktu, tuvalet yoktu. Üç gün boyunca bir lokma
ekmek yemeden bir yudum su içmeden üst üste istiflenerek yol gitmişlerdi. Bu izdi-
80