Page 78 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 78

Emir Kalkan Hikâye Yarışması
            vermeyen bir asker tarafından yere paspas edildiğine şahit olmuştu derin bir acıyla.
            Ayakkabısını unutup devrilen babaannesine koşmuştu o da herkes gibi. Annesinin
            üzerine abanan babası kızgın bakışlarıyla ve havaya kalkan kararlı eliyle askerlerden
            zorbalıklarına ara vermeleri için müsaade emretmiş, indirmekte acele etmediği eliyle
            birkaç kez dur ihtarı vererek eliyle zamanı bıçak gibi ortadan ikiye kesmişti. Askerler
            müdahale etmeden duraksamış olsalar da az sonra vakit kaybettiklerini haykırarak
            aile bireylerini yeniden münakaşaya girmişlerdi. Ağlaya ağlaya nereye götürüldükle-
            rini bilmeyen ev halkı evdeki anılarıyla vedalaşamadan apar topar dışarı çıkmak için
            zorlanmıştı. Her biri bir yana savrulan kırmızı pabucunun teki gözüne çarpmış ama
            tekrar almak için yeltenememişti bile. Yaşadığı onca acılar ne zaman aklına düşse
            kalbini çepeçevre kuşatan hüznün arasına hiç beklenmedik bir anda o kırmızı pabuç-
            lar girer patavatsızca sahnenin en önemli noktasını mesken tutar ve göz kamaştırıcı
            nadide bir elmas gibi parlardı. Şimdi yine aklının en görkemli yerinden Umay Ana’ya
            göz kırpıyordu. Acıya öykünen alaycı bir gülümsemeyle iç çekti. İçinde kalan birçok
            yaşanmamışlığın en masum olanıydı belki o ayakkabılar.

               Bitmek bilmeyen o karanlık geceye başındaki miğferi sarsıla sarsıla bağıran askerin
            kükreyen sesi bir yıldırım gibi düşmüştü sonrasında. Askerlerden birisi öyle güçlü
            bağırmıştı ki ağzından tükürür gibi fırlattığı kelimenin ne olduğunu kimse anlama-
            mıştı. Kelimenin manasının da bir ehemmiyeti yoktu zaten zira anlatmak istedikleri
            beyazı kızarmış nefret yayan mavi gözlerinde, sesten önce sağa sola saçılarak çıkan
            tükürüğünde ve ejderha ağzı gibi yayıla yayıla bir açılıp bir kapanan etli dudakla-
            rında gizliydi. Ne yapacaklarını bilemez haldeki ailesinin ve askerlerin itiş kakışları
            arasından sıyrılıp bahçedeki ağacına koşmak istemişti o an. Sarılmaktı belki niyeti,
            belki dua etmeye en ihtiyaç duyduğu an o andı. Hengâmeden sessizce sıyrılıp kendini
            dışarı attığında başlarına gelen eziyetin ağacının başına da gelmiş olduğunu görünce
            acıdan dudakları titremiş ve zangırdayarak birbirine çarpan dişleri arasından sızan
            zapt olmaz ağız salgısına karışmış gözyaşlarını elinin tersiyle sertçe itmişti. Ruhu-
            nun derinliklerinden gelen görünmez bir güçle bağlı olduğu ağacına belki son kez
            görecekti, gözyaşlarının görüşünü engellemesine izin veremezdi. Gecenin zebanileri
            mavzerlerden çıkan mermilerle onun için ağaçtan çok öte olan kayının iki dalını
            kırarak yere serilmişti. Kırılmış ama kopmamış bir dalı da tepesinde idam edilmiş
            zavallı bir çocuk gibi ileri geri sallanıyordu. Umay Ana bu korkunç manzara karşısında
            kollarını açarak hemen ağacın altına seğirtmiş zapt etmeye çalıştığı gözyaşlarını
            tekrardan salarak dua niteliğindeki iniltilerle ağacına sarılmıştı. Küçük elleriyle
            ağacını okşarken gırtlağından sarsıcı hıçkırıklar eşliğinde çıkan çığlıklarla dipsiz
            gecenin bağrını yumruklamıştı. Ağaca yaslanmış bedeni arşa varan sesini duydukça
            sarsılmış sarsıldıkça da bağıra bağıra ağlamıştı. Kısa bir müddet sonra ne yapacağını
            bilemeyerek belli bir telaş içine girmiş salyasını sümüğünü alelade bir şekilde eline


            78
   73   74   75   76   77   78   79   80   81   82   83