Page 96 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 96
Dağlar ve tepeler aştı aşk... Bu bitkinlik ölmekten de beterdi. Vücudunda bir dünyayı
dolaşmanın yorgunluğu, zihninde hezeyanlar ve elleri boş... Ya da hayal kırıklıkları
dolu... Ülkesi görünüyordu işte uzaklardan... Hiçbir şey bulamayacaktı besbelli... Ne
ferman ne yarışma ne ödül kaldı orada... Ne de belki bir sanatkâr aslında. Hepsi yok
olmuş olmalıydı, bildi ki... Şairin de dediği gibi… Her şey bir olmuştu.
“Deniz ölesiye severken seni/ Neden gemileri yaktı gözlerin
Yıkıldı yolunu bekleyen şehir/ Şimdi gelsen de bir gelmesen de bir...”(N.Genç)
İnci tanesi gibi okyanusun derinliklerinden bulduğu onu, yeryüzünün rengârenk
çiçeklerinden derlediği onu, kâinatın en nadide duygusu yaptığını... Hatırladı ki aşk
dünyadaki en eşsiz duyguydu da en kusurlu olandı da kuşkusuz... Aşkın eksiğini
hisseti yüreğinde... Bu da yeni öğrendiği bir duyguydu. Duygular denizinde yüzerken
birçoğunu öğrenmiş, tatmış, kimini de en derininde hissetmişti üstelik... Ve kanaat
getirmişti en sonunda, kendinin de bütün yaratılmışlar gibi hasarlı olduğuna... Günü
gelince o da tükenecekti sonunda.
Soracak oldu beklemekte olan duygu kalabalığına... Işıltılı ve pırıl pırıl var olduğu
bu aşk ülkesine, darmadağın ve bir harabe gibi döndüğünde... Usul usul yaklaştı
yanlarına... Hâli pejmürde ve hâli divâne... Sormak istedi de vakitlerden vakitsizlikti
sanki... Onun bahsettiği zamanı bu duygular acaba bilebilir miydi ki? Bilmesinlerdi,
ne yapsındı? Sormaktan başka şansı yoktu... Biraz utana biraz çekine yaklaştı aşk ülke-
sindeki duygu yoğunluğuna... “Bu vakit hangi vakit ki bir duygu yetiştirme yarışması
vardı buralarda, onu soracaktım.” dedi. Yüzüne bakanlar biraz güldü hâline, biraz da
hayretle, “Bu hâl bir delilik hâlidir olsa olsa... Delilik gömlekleri çünkü üzerinde lime
lime.” dediler. Aşk bir kere daha incindi derinden... Hâlâ daha incinebileceğinden
haberi yoktu üstelik... Kırılabilecek kadar sağlam yanları da kalmıştı demek ki...
Onu ilk defa delilikle aynı kefeye koymuşlar; aşkı delilikle tartmışlardı. Garip ki bu
iki hâl de birbirine gerçekten çok yakındı. Aşkın bu inanılmaz düşüşü onu delilikle
buluşturmuştu.
Ve yine son kez bildi ki bu değişimi yaşadıktan sonra özünde asla ilk günkü gibi
kusursuz olamayacaktı... Ve yine bundan sonradır ki hangi gönüle girse, dinlense, bir
soluklanmak için uğrasa bir yüreğe ya da kalmak istese uzun bir süre böyle kusurlu
ve eksik kalacaktı... Hiç bilinmeyen ve bilinmeyecek bir sebeple... Bir yerlerde ansızın
son bulacaktı... Belki de kalpler sadece böyle huzur bulacak ve bulduğu bu huzurla
‘Bir Olan’a varacaktı.
96