Page 99 - Emir Kalkan Hikaye Yarışma
P. 99
Macidegül Batmaz | Camdan Güneş
Gün ışırken hanın tırtıklı çürük kapısından içeri girdi. Her biri bir başka koyunda
sabahlamaktadır diye düşündüğü ince bacaklı, demir bilekli denizci yoldaşlarının,
kaptanın etrafında toplanmış olduklarını görünce çok şaşırdı. Bir yandan, önlerindeki
üzüm ekmekleri tiftikliyor, diğer yandan da tahta masaya şekiller çizikleyen kaptanı
pür dikkat dinliyorlardı.
“Bu acele neden? Sular durgun, önümüz yaz,” dedi Kürekçi.
“Deniz naz çekmez bilirsin. Yaz kış anlamaz, hem yolumuz uzun.”
Sanki Kürekçi, gemiden hiç ayrılmamış, on aydan fazladır bu liman şehrinde gemi-
sinin hasretiyle yanmamış gibi davranıyorlardı. Hiç kimse selamlaşmak istemiyordu.
Kürekçi’nin Kaptan’a emanet edildiği yaşta olmasına karşın, güneş kavruğuyla taze
yüzü maziye karışmış genç miço atıldı: “Emeklilik nasıl gidiyor, Kürekçi? Sana nasıl
özeniyoruz bir bilsen! Toprağa basıyorsun be Kürekçi, toprağa!”
Bu kart çocuk, Kaptan’ın oğluydu.
“Madem çok özeniyorsun, gel de seni yedi kat toprağın dibine batırayım!”
Bir gemici için toprağa basar olmak, mezarını kazmaya başlamaktır diye inanan
Kürekçi kendisinin bile anlayamadığı bir öfkeyle masayı dağıtmak, bön bön suratına
bakan eski arkadaşlarını tek tek sahile götürüp suratlarını tuzlu suya bulamak, ağız-
larını deniz kabuklarıyla doldurmak istiyordu. Hele Kaptan’a yapacaklarını denizin
bile midesi kaldıramayacaktı.
“Ne dedim ben şimdi?” dedi Kaptan’ın oğlu, uykusuzluktan kanlanmış şaşkın
gözlerini şaşkın kırpıştırdı.
Kaptan atıldı: “Haydi, herkes iş başına! Gemiyi hazırlayın!”
Kürekçi sanki hanın tozlu havasına karışmıştı. Az kalsın üstüne basacak, içinden
geçeceklerdi. Ama Kaptan, eski tayfasının varlığından habersiz olmadığını gösterdi:
“Bu sefer gelmiyorsun.”
“Geçen sefer de gelmedim.”
“Bir dahaki sefere de gelmeyeceksin.”
Kaptan son sözü söylemişti. İzah istemenin faydasız olduğunu bile bile sordu
Kürekçi. Suçu, kabahati neydi? Ne kusur işlemişti?
“Kusurun büyük fakat elinden bir şey gelmez.” Kaptan, Kürekçi’den altı adım
kadar uzaklaştı. Sonra belinden bir çırpıda çekip çıkardığı zümrüt işlemeli kemerini
yüzünün önüne kaldırdı: “Bak, Kürekçi! Gördün mü?”
99