Page 44 - Halil Edhem
P. 44
114 KAYSERø ùEHRø 29 KAYSERø ùEHRø 37 115 30
øúte bu suretle adÕ geçen sultan, babasÕnÕn önceden hâkimiyetinde bulunan boyanmÕú ve bozulmuú oldu÷unu, minberin yan taraflarÕnda kabartma olarak
topraklarÕn büyük bir bölümünü bir elde toplayÕp, temelinden sarsÕlmÕú olan yazÕlmÕú bulunan Âyete’l- Kürsî sonradan yerinden söktürülerek, bir bölümünün
73
Selçuklu Devleti’ni yeniden sa÷lamlaútÕrarak, úan ve úerefini kazanmayÕ duvara asÕldÕ÷ÕnÕ, 1322(1906)’de gördük . Câmiin kÕble tarafÕnda «Melik Gâzi»
74
68
baúarmÕútÕ . Ülke içinde milletin sevgi ve güvenini kazanmÕú oldu÷u gibi, Abbasi Medresesi vardÕr , ki içinde bulunan türbede Dâniúmendo÷ullarÕndan Melik
75
Halifeli÷i’ne karúÕ gösterdi÷i destekten dolayÕ da, Halife NasÕr Li-dînillah tarafÕndan Mehmed Gâzi’nin gömülü bulundu÷u söylenirse de, kitabesi yoktur . Câmi-i
kendisine «Es-Sultanu’l-Kâhir» unvanÕ verilmiútir ki, gerek kitabelerinde ve gerekse Kebir’in bitiúi÷inde kubbeli güzel bir kütüphane vardÕr ki, buraya câmiin içinden
76
69
paralarÕnda bu unvan yer almÕútÕr . girilir . III. Sultan Selim zamanÕnda Reisü’l-Küttâb olan Râúid Efendi’nin vâkfÕ
77
olup, en güzel kitaplarÕ içine almÕútÕr (Resim 4).
Süleymanúah’Õn ölüm tarihini øbn Bîbî, 601(1205) yÕlÕ olarak göstermiúse de,
øbn’ül-Esîr, çok açÕk bir úekilde 600 (1204) yÕlÕ temmuzun altÕncÕ gününü yazmÕú ve Câmi-i Kebir’in kuzey yönüne açÕlan kapÕnÕn yanÕndaki duvara çok kalÕn bir
70
ço÷unlukla bu tarih kabul edilmiútir . sülüs ile yazÕlÕ ve dört satÕrdan ibâret kitabe konulmuútur. Bu kitabenin Türkçesi
úöyledir: «(Bu câmii) KÕlÕçarslan o÷lu, büyük Sultan Keyhüsrev Devri’nde -(Allah)
II. Rükneddin Süleymanúah’Õn ölmesiyle memleketin ileri gelenleri tarafÕndan,
71
yerine yaúÕ daha çok küçük olan III. øzzeddin KÕlÕçarslan tahta oturtulmuútur . onun yardÕmÕnÕ yüceltsin-, 602(1205-1206) yÕlÕnda Ya÷Õbasano÷lu Muzâffereddin
Mahmud onarmÕútÕr.» Metni aúa÷Õdaki gibidir:
Bunun için birkaç aydan ibâret olan hâkimiyeti zamanÕnda, tarihçiler yalnÕz, Isparta
72
Vilâyeti’nin alÕnÕúÕnÕ bildiriyorlar AdÕna para bastÕrmÕú olmasÕ gerekirse de, ϢψόϤϟ ϥΎτϠδϟ ϡΎϳ ϰϓ (˺
úimdiye kadar görülmemiútir. AdÕ geçenin ne úekilde tahttan indirilip, yerine amcasÕ ϩήμϧ ΰϋ ϥϼγέ ΞϠϗ ϦΑ ϭήδΨϴϛ (˻
I. GÕyâseddin Keyhüsrev’in ikinci defa olarak tahta oturdu÷unu, ilerideki kitabe ϦΑ ΩϮϤΤϣ ϦϳΪϟήϔψϣ ϩήϤϋ (˼
kanalÕyla inceleyece÷iz. ΔϳΎϤΘγ ϭ ϦϴΘϨΛ ΔϨγ ϰϓ ϥΎδΒϴϏΎϳ (̊
III Her ne kadar, kitabenin nasÕl bir bina için konuldu÷u, metinde gösterilmiyorsa
Sultan I. GÕyâseddin Keyhüsrev’in ikinci saltanat zamanÕ Câmi-i Kebir, da, câmii duvarÕnda bulundu÷undan, buraya ait olmasÕ en kuvvetli ihtimaldir. Ve
di÷er adÕyla Sultan Câmii, 602 (1205-1206) : Anadolu’nun genellikle büyük içindeki bilgiye göre de, I. GÕyâseddin Keyhüsrev Devri’nde, 602(1206)’de
úehirlerinde görülen ve eski usulde yapÕlmÕú olan câmiilere (bu cümleden olarak, Ya÷Õbasano÷lu Muzâffereddin tarafÕndan binanÕn onarÕldÕ÷Õ ortaya çÕkar.
Konya’da Alâeddin Câmii, Sivas’da Câmi-i Kebir vb.) benzeyen bu binanÕn plânÕ «Ammere», «ömr», «imâret» kelimeleri, hep «bayÕndÕr ve úen kÕlmak» anlamÕna
kare úeklinde olup, 42 adet kemer aya÷Õna dayandÕrÕlan çatÕsÕ, düz ve toprakla gelir. Bununla beraber, Epi÷rafya’da çok defa, do÷rudan do÷ruya, «bir binayÕ
örtülüdür. YalnÕz, iki adet kubbesi vardÕr. Eski kayÕtlarda «Sultan Camii» adÕnÕ yapmak ve kurmak» anlamÕna da geldikleri gibi, «yÕkÕlmÕú olan bir binayÕ yeniden
78
taúÕyan bu binanÕn, eski bir kiliseden çevrilmiú oldu÷u halk arasÕnda söylenirse de, yapmak ve onarmak» mânâlarÕnÕ da içine almÕú olur . Bazen, vâkÕflar, kitabelerine
bu yön incelemeye muhtaçtÕr. BazÕ direklerin üzerinde görülen Roma ve Bizans açÕkça «enúee» veya «benâ» veyahut «essese» kelimelerini yazdÕrmÕúlar ki, bu
Devri’nden kalma baúlÕklar baúka yerlerden getirilmiú olabilir. Eski tu÷la minaresi, durum, binanÕn ve vâkfÕn kendileri tarafÕndan yapÕlmÕú ve kurulmuú oldu÷una hiç
yüksek ve kalÕndÕr. Câmiin a÷aç minberi, çok süslüyse de, çirkin bir úekilde úüphe bÕrakmaz. Câmi-i Kebir’in kuruluúu ise, gerek mimarî usulüne ve gerekse
Kayseri ùer’i Mahkeme sicillerine göre, kitabenin konulmasÕndan eski olmasÕ
gerekti÷inden burada «ammere» kelimesi, câmiin tekrar canlandÕrÕldÕ÷ÕnÕ ve
68 øbn Haldun, c. 5, s. 168. Daha Konya’yÕ almadan önce, Sivas, Aksaray ve Kayseri’yi de almÕútÕ. onarÕldÕ÷ÕnÕ bildirir.
69 Mirhand, c. 4, s. 105’de: «Süleyman’Õn iúi, Anadolu’da kuvvetlenmiú ve halifelikçe, kendisine-es-
Sultanü’l-Kâhir-lakabÕ verilmiútir». øbnü’l-Esîr’de bu konuda bir kayda rastlamadÕk. Câmiü’d-düvel;
«Hatta, Halife —es-Sultanü’1-Kâhir— diye lakaplandÕrdÕ» diyor. Galib, Hayrullah Efendi’ye dayanarak,
Takvim, s. 17; Hammer, Cenâbi’ye dayanarak, c. I, s. 31. Süleymanúah daha Tokat meliki iken paralarÕna 73 Sözü edilen minberin parçalan toplanarak, VakÕflarca faal hale getirilmiútir. Bu minber üzerinde
yalnÕz «El-Melikü’I-Kâhir» yazdÕ÷Õ halde, Konya’da tahta çÕkÕúÕndan sonra adÕna «Es-Sultanü’l-Kâhir» yapÕlan bir çalÕúma, Mehmet ÇayÕrda÷ tarafÕndan, Türk Etnografya Dergisi, S. 15, s. 55’de
ve «Burhan» veya «NasÕr Emîri’1-Mü’minin» unvanlarÕnÕ ekletmiútir. Galib, Takvim, s. 16; Tevhîd, yayÕmlanmÕútÕr (K.G.).
Katalog, s. 119 ve 125. Süleymanúah’Õn Niksar’da bulunan bir ikinci kitabesi muharrem 594 (kasÕm 74
Bugün Melik Gâzi Medresesi’nden hiçbir kalÕntÕ yoktur. Yerine Belediyece park yapÕlmÕútÕr. Türbe
1197) tarihini taúÕr. ise, Câminin kÕblesinde duvara bitiúik olarak yeniden yapÕlarak ziyârete açÕlmÕútÕr (K.G.).
70 Ebu’l-Fida, c. 3. s. 111 ve meskûkât kataloglarÕ, Necip ÂsÕm’Õn Türk Tarihi, s. 41, Stanly Lane- 75
Pool, øslâm Sülâleleri, s. 155. Bunlar hep, 600 (1204) yÕlÕnÕ almÕúlardÕr. Hâlbuki, øbn Bîbî, øbn Haldun, c. Bu konuda ileride verilen açÕklamaya bakÕnÕz.
5, s. 168 ve Tarih Encümeni’nin OsmanlÕ Tarihi, c. I, s. 183, bunlar da 600 (1204) yÕlÕnÕ gösteriyorlar. 76 Câmiin içinden girildi÷ini gösteren bir kapÕ yoktur. Bugün, kütüphâneye câmiin avlusundan
Neúrî, s. 18 ve Cenâbi’ye dayanarak Hammer, c. I s. 31’de 599 (1203) yÕlÕnÕ yazmÕúlardÕr. girilmektedir. Okumaya açÕk olan bu kütüphânede, pek çok Selçuklu ve OsmanlÕ devri yazma eser vardÕr.
71 Camiü’d-düvel’de onbir yaúÕnda oldu÷u ve birkaç ay hüküm sürdü÷ü yazÕlÕdÕr. BazÕlarÕna göre bir Kütüphanedeki eserler hakkÕnda henüz basÕlmamÕú iki çalÕúma mevcuttur: A. Vehbi Ecer, Tarih ile ilgili
yÕl, bazÕlarÕna göre de beú ay hüküm sürmüútür (Galib, Takvim, s. 20). Türkçe yazmalarÕ ve A. RÕza Karabulut, Farsça ve Türkçe Yazmalar Katalo÷u’nu hazÕrlamÕúlar ve
72 øbn Bîbî, Farsça Selçuknâme, s. 24. [M. Öztürk tercümesi, a.g.e., c. I, s. 96-97.]Isparta’nÕn yayÕnlamÕúlardÕr. (K.G.).
øsIâmiyetten önce adÕ «Bâris» idi. Bkz. Ritter, Küçük Asya, c. II. s. 539. Isparta’yÕ, SelçuklularÕn kimin 77 Râúid Efendi, Meclis Kalemi Kâtiplerinden Kayserili Cafer Efendi’nin o÷lu olup, 1167 (1754)’de
elinden aldÕklarÕ, øbn Bîbî’de belirtilmemiútir. III. KÕlÕçarslan’Õn saltanat zamanÕ 1204 yÕlÕ sonlarÕna veya do÷muú, üç defa Reisü’l-Küttâp (DÕúiúleri BakanÕ) tâyin edildikten sonra, 27 ùaban 1212(14 ùubat
1205 yÕlÕ baúlarÕna denk gelip, bu zamanda ise, østanbul’da Lâtin ømparatorlu÷u kurulmuú oldu÷undan, 1798)’de østanbul’da ölerek Sultan Bayezid’e gömülmüútür (Süreyya; Sicilli c. 2, s. 312, c. 4, s. 792).
Anadolu’nun birçok yerlerinde oldu÷u gibi, Isparta’da da Rumlardan Tekfur adÕyla bir derebeyi türemiú Kayseri’den geçti÷im 1322 (1906)’de kütüphanenin bir geliri olmadÕ÷Õndan ço÷u zaman kapalÕ oldu÷unu
olmasÕ ve iúte, Selçuklular orayÕ bundan almÕú bulunmalarÕ muhtemeldir. [Bkz. Turan, a.g.e., s. 265- söylediler [Bugün, devamlÕ açÕktÕr].
266’da 1204-1205 olarak gösterir.] 78 Van Berchem, Corpus, I. KÕsÕm, Kahire Kitabeleri.