Page 59 - Halil Edhem
P. 59

52  130                      KAYSERø ùEHRø                             45


               istediler. Bu  durum sultana  epeyi sÕkÕntÕ  vermekteydi.  Bunun üzerine, Alâeddin,
               Eyyûbîler ailesiyle akrabalÕk kurmayÕ düúünerek,  ùam’da hüküm sürmekte olan
                                                                                 142
               Melik  Adil’in o÷ullarÕndan Melik  ùerafeddin Ayasa’nÕn kÕz kardeúiyle evlendi .
               «Melike Adile» veya «Melike-i Adiliye»  diye bilinen bu melikenin korkunç  bir
               úekilde öldürülüp, yok edildi÷ini türbesindeki kitabesi dolayÕsÕyla ileride görece÷iz.
               Dü÷ün töreni Malatya’da yapÕldÕktan sonra, Alâeddin Kayseri’ye gelerek, bir süre
               burada kaldÕ. Görülüyor  ki, Alâeddin,  Kayseri’ye çok sÕk  gelirdi. Tarihçilerin
               söyleyiúlerine göre, ço÷u zaman kÕú mevsimini havasÕ yumuúak olan Antalya ve
               Alanya’da geçirdikten sonra, ilkbaharda  Kayseri’ye gelerek, seferlerine buradan
               hareket ederdi. øúte bu defa da, KÕpçak seferi için burada hazÕrlÕkta bulundu. Emîr
               Hüsameddin Çoban’Õn komutasÕ altÕnda yapÕlÕp, KÕrÕm kÕyÕsÕnda bulunan
               «Su÷dak»Õn alÕnmasÕyla sonuçlanan bu seferi  øbn Bîbî, uzun  uzadÕya anlatÕyor.
                                                             143
               Su÷dak (So÷dak), bugün «Sudak»  diye bilinen yerdir . AnlaúÕlan, Emîr Çoban
               Kastamonu kÕyÕsÕna geçerek, Su÷dak’Õ almÕútÕ ki, o zamanlar için, askeri, denizaúÕrÕ
               geçirebilmek çok zor bir iú oldu÷undan, Su÷dak Seferi’nin önemi büyüktür. AynÕ
               zamanda, Sultan Alâeddin, emîrlerinden Çeúnigir  Mübârizeddin ÇavlÕ ile
                          144
               Komnenos’u , Küçük Ermenistan’a ve Antalya SübâúÕsÕ Mübârizeddin Ertokuú’u
               da Antalya kÕyÕlarÕna, úehirleri almak için yollamÕútÕ. AdÕ geçen emîrlerin olmadÕ÷Õ
               zamanlarda, kendisinin Kayseri’de  Keykubâdiyye  SarayÕ’nda onlarÕn dönüúlerine
                                            145
               kadar, oturdu÷unu øbn Bîbî söylüyor .

                  142  øbn Bîbî, Farsça Selçuknâme, s. 123’de, bu evlili÷i uzun uzadÕya anlatÕyor. Ebu’l-Fida, yalnÕz bir
               söz ile bundan bahsediyor, (c. 3, s. 170). Bununla birlikte, ileride kitabelerinde görülece÷i üzere, Sultan
               Alâeddin, daha önce «Mahperi» adÕnda bir kadÕnla evlenmiúti ki, o÷lu II. Keyhüsrev’in annesidir,
                  143  øbn Bîbî, «Su÷dak»Õn «KÕfcak» øli’nde oldu÷unu ve Emîr Çoban’Õn askeri «Hazar Denizi»inden
               geçirdi÷ini yazÕyor (s. 127, 129). Eski  øslâm yazarlarÕ KÕpçak kelimesini KÕfcak yazarlarÕ ve bu sözle
               Ortaça÷’da Kumanlar’Õn  meskun olduklarÕ Ural ile Prut Nehri arasÕnda bulunan bugünkü Rusya’nÕn
               güney kÕsmÕnÕ adlandÕrÕrlardÕ.  Hazar Denizi Kafkasya’nÕn do÷u yönünde bulunup, AraplarÕn «Bahr-Õ
               Hazer» ve Türkler’in «Kuzgun Denizi» dedikleri büyük göl ise de, Karadeniz’e de Bahr-Õ Hazer denildi÷i
               söylenirdi. Çünkü, Hazer veya Huzar Kavmi, uzun zaman KÕrÕm’da oturmuúlardÕ. Bundan dolayÕ burada
               «DeryayÕ Hazer», ancak Karadeniz demek olur. Bkz. Reinaud, Ebu’l-Fida’nÕn  Takvimü’l-Buldan’Õn
               FransÕzca tercümesi, c. 2, kÕsÕm, 1, s. 42, not, 5. Su÷dak veya Sudak KÕrÕm YarÕmadasÕ’nÕn güneydo÷u
               kÕyÕsÕnda ve Kefe ile Yalta arasÕnda bilinen bir yerdir. Cenevizliler, oraya  «Soldaya» derlerdi.  ùerif
               Edrisî, Nüzhetü’l-Müútâk’da (Joubert’in Fr. trc, c. 2, s. 395), «ùeltâtiye» adÕnÕ veriyor. øbn Batûta, Paris
               baskÕsÕ, c. 2, s. 414, bazen «Serdâk» úeklinde yazÕp, o sahilin en büyük limanÕ oldu÷unu söylüyor. øbnü’1-
               Esîr, c. 12, s. 160. Defremery, Journal Asiatique, (1849), s. 14 ve 457, 460. Hammer, KÕpçak’ta AltÕnordu
               Tarihi, s. 10, 292. Tarih Encümeni’nin OsmanlÕ Tarihi, c. 1, s. 77.
                  144   øbn Bîbî, bu nedenle Emîr Komnenos’un I. Keyhüsrev’in kÕzlarÕndan (yani, Keykubâd’Õn
               kardeúlerinden) birini almÕú oldu÷unu açÕklÕyor. Komnenos ømparator ailesinden olup, øslâmiyeti kabul
               etmiú olmasÕ gereken bu emîrin eski adÕnÕ korudu÷u anlaúÕlÕyor. Bu kiúi, hakkÕnda, Huart, Epigraphie, s.
               40 not, 2’de Le Beau’ya dayanarak, bazÕ düúünceler ortaya atÕyor.
                  145  Bilindi÷i gibi, Alâeddin Keykubâd, iki úehir kurmuútur. Bunlardan biri, bugün var olan Alâiye
               (Alanya)’dÕr. Di÷eri, tarihçiler tarafÕndan «Kubâdiyye»  «Keykubâdiyye» ve bazen  «Kubâdabâd» diye
               anÕlÕr. Fakat yeri belli de÷ildir. Hammer, c. l, s. 40 ve Ahmed Tevhîd, Katalog, s. 183’de, Nühbetü’t-
               Tevârih’e da yanarak, bunun Erzincan yöresinde bulundu÷unu ve  Neúrî, Müzey-i  Hümâyûn Ktp. de
               yazma, s. 2, Kubâdiyye’nin Erzurum (Arz-Rum’dan) oldu÷unu söylüyorlar. øbni Bîbî, «Keykubâdiyye»
               ve bazen «Saray-Õ Keykubâdiyye»  deyip, aúa÷Õ yukarÕ Kayseri yöresinde bir tepe üzerinde oldu÷unu
               söylüyor ki, belki Evliyâ Çelebi’nin (c. 3, s. 185), «Alâeddin Köúkü Mesiresi» dedi÷i yer burasÕdÕr. Bu
               yerse bugün, «Köúk Da÷Õ» olarak bilinen bölge olsa gerektir. Hâlbuki, «Kubâdâbâd»Õn kuruluúunu øbn
               Bîbî ayrÕca anlatÕp, Sultan Alâeddin’in Kayseri’den kalkÕp yol alarak, baúúehir Konya’dan geçip,
               «E÷rinas»  mevkiine ulaútÕ÷Õnda, bir gezinti yeri gördü÷ünden, o zaman Emîr-i  ùikâr ve Mimar olan
               Sadeddin Köpek’e orada güzel binalar yaptÕrmÕútÕr, demesine bakÕlÕrsa,  «Kubâdabâd» ile
               «Keykubâdiyye»‘nin baúka baúka yerler olmasÕ gerekir. Kayseri’nin hemen kuzeybatÕsÕnda ve
               Karasu’nun kÕyÕsÕnda Keykubâd adÕyla bir köyün bulunmasÕyla, bu  yörelerde de etraflÕca inceleme
               yapmak gerekir.  [Bugün, adÕ geçen saraylarÕn yerleri kesin olarak tesbit edilmiútir.  I. Alâeddin
               Keykubâd’Õn, yukarÕda sözü edilen «E÷rinas»  mevkiinde yaptÕrdÕ÷Õ saray, bugün Beyúehir’deki
               Kubâdâbâd SarayÕ»dÕr. Bkz. Osman Turan,  Selçuklular ZamanÕnda Türkiye, s. 397 ve  M. Zeki Oral,
   54   55   56   57   58   59   60   61   62   63   64