Page 60 - Halil Edhem
P. 60
130 KAYSERø ùEHRø 45 KAYSERø ùEHRø 53 131 46
istediler. Bu durum sultana epeyi sÕkÕntÕ vermekteydi. Bunun üzerine, Alâeddin, Emîr Mübârizeddin Ertokuú, çok kolay bir úekilde, Antalya kÕyÕlarÕnda,
Eyyûbîler ailesiyle akrabalÕk kurmayÕ düúünerek, ùam’da hüküm sürmekte olan Manavgat ve Anamur gibi önemli kaleleri ve Küçük Ermenistan’a giden emîrler de,
142
Melik Adil’in o÷ullarÕndan Melik ùerafeddin Ayasa’nÕn kÕz kardeúiyle evlendi . «Cencin» (Çinçin) Kalesi’nden baúka, daha otuz adet kaleyi ele geçirerek, Ermeni
«Melike Adile» veya «Melike-i Adiliye» diye bilinen bu melikenin korkunç bir kralÕnÕ kesin úekilde yeniyorlar. Ermeni kralÕ, sultanÕn adÕna para bastÕrarak, belirli
úekilde öldürülüp, yok edildi÷ini türbesindeki kitabesi dolayÕsÕyla ileride görece÷iz. olan vergiyi artÕrmak gibi a÷Õr úartlarla, SelçuklularÕn egemenli÷ine giriyor. øbn Bîbî,
Dü÷ün töreni Malatya’da yapÕldÕktan sonra, Alâeddin Kayseri’ye gelerek, bir süre bu krala «Lifon/Levon» Leon adÕnÕ veriyor. Her ne kadar, bu savaúÕn tarihini
burada kaldÕ. Görülüyor ki, Alâeddin, Kayseri’ye çok sÕk gelirdi. Tarihçilerin göstermiyorsa da, 623(1226)’deki Kâhta alÕnÕúÕyla, 625(1228)’de olan Erzincan’Õn
söyleyiúlerine göre, ço÷u zaman kÕú mevsimini havasÕ yumuúak olan Antalya ve alÕnÕúÕ arasÕna denk geldi÷inden, Ermenistan Seferi’nin bu seneler içinde yapÕlmÕú
Alanya’da geçirdikten sonra, ilkbaharda Kayseri’ye gelerek, seferlerine buradan oldu÷u kuvvetli ihtimaldir. Ancak, «Büyük» úöhretiyle tanÕnmÕú olan Kral II. Leon,
hareket ederdi. øúte bu defa da, KÕpçak seferi için burada hazÕrlÕkta bulundu. Emîr 1198’den 1219 yÕlÕna (594-616) kadar, hüküm sürdü÷ünden, Ermenistan’Õn alÕnÕúÕ,
Hüsameddin Çoban’Õn komutasÕ altÕnda yapÕlÕp, KÕrÕm kÕyÕsÕnda bulunan bunun zamanÕna denk gelmeyip, belki 1226’dan 1268 yÕlÕna (623-667) kadar,
«Su÷dak»Õn alÕnmasÕyla sonuçlanan bu seferi øbn Bîbî, uzun uzadÕya anlatÕyor. hüküm süren I. Hetum’un krallÕ÷ÕnÕn ilk yÕllarÕna denk gelmesi gerekir. Gerçekten
143
Su÷dak (So÷dak), bugün «Sudak» diye bilinen yerdir . AnlaúÕlan, Emîr Çoban elimizde bulunan, ortaklaúa paralarÕn üzerinde Hetum’un adÕnÕn da bulunmasÕ bunu
146
Kastamonu kÕyÕsÕna geçerek, Su÷dak’Õ almÕútÕ ki, o zamanlar için, askeri, denizaúÕrÕ do÷rular Küçük Ermenistan’da alÕnan topraklar, «Kâmereddin Lâlâ» adÕnda bir
geçirebilmek çok zor bir iú oldu÷undan, Su÷dak Seferi’nin önemi büyüktür. AynÕ beye verildi÷inden, buralara önceleri «Kâmereddin øli/Eli» denilmiú, sonralarÕ
zamanda, Sultan Alâeddin, emîrlerinden Çeúnigir Mübârizeddin ÇavlÕ ile KaramanlÕlara geçtikten sonra da «øç-øl/øçel» adÕnÕ almÕútÕr.
144
Komnenos’u , Küçük Ermenistan’a ve Antalya SübâúÕsÕ Mübârizeddin Ertokuú’u Bu fetihlerden sonra, Sultan Alâeddin’in gözlerini do÷uya çevirdi÷ini anlayan
da Antalya kÕyÕlarÕna, úehirleri almak için yollamÕútÕ. AdÕ geçen emîrlerin olmadÕ÷Õ
zamanlarda, kendisinin Kayseri’de Keykubâdiyye SarayÕ’nda onlarÕn dönüúlerine Mengüceko÷ullarÕndan Erzincan Meliki Alâeddin Davudúah, olmasÕ kesin görünen
bir felâketin önünü almak üzere, birçok hediyelerle, Kayseri’de Keykubadiye
145
kadar, oturdu÷unu øbn Bîbî söylüyor . SarayÕ’nda bulunan Alâeddin’in yanÕna gelerek baú e÷di÷inden, kendisine
hâkimiyetine devamÕ hakkÕnda bazÕ teminat verilmiútir. Hâlbuki, Davudúah rahat ve
142 øbn Bîbî, Farsça Selçuknâme, s. 123’de, bu evlili÷i uzun uzadÕya anlatÕyor. Ebu’l-Fida, yalnÕz bir varlÕk içinde ülkesine döndükten sonra , Keykubâd’Õn amcasÕ o÷lu olan Erzurum
147
söz ile bundan bahsediyor, (c. 3, s. 170). Bununla birlikte, ileride kitabelerinde görülece÷i üzere, Sultan Meliki Rükneddin Cihanúah’a, Eyyûbi hükümdarlarÕndan Melik Eúrefe, Sultan
Alâeddin, daha önce «Mahperi» adÕnda bir kadÕnla evlenmiúti ki, o÷lu II. Keyhüsrev’in annesidir, 148
143 øbn Bîbî, «Su÷dak»Õn «KÕfcak» øli’nde oldu÷unu ve Emîr Çoban’Õn askeri «Hazar Denizi»inden Celâleddin Harezmúah’a ve øsmailiye’den Alâeddin Nev-Müslüman’a , gizlice
geçirdi÷ini yazÕyor (s. 127, 129). Eski øslâm yazarlarÕ KÕpçak kelimesini KÕfcak yazarlarÕ ve bu sözle mektuplar yazarak, bunlarÕ Keykubâd’Õn aleyhine kÕúkÕrttÕ. Bunu duyan Sultan
Ortaça÷’da Kumanlar’Õn meskun olduklarÕ Ural ile Prut Nehri arasÕnda bulunan bugünkü Rusya’nÕn Alâeddin, hemen Erzincan ve Kemâh sÕnÕrÕnda epeyi asker toplayÕp, Davudúah’Õ
149
güney kÕsmÕnÕ adlandÕrÕrlardÕ. Hazar Denizi Kafkasya’nÕn do÷u yönünde bulunup, AraplarÕn «Bahr-Õ kendi iste÷i ile teslim olmaya mecbur etti . Davudúah, çoluk çocu÷uyla Konya
Hazer» ve Türkler’in «Kuzgun Denizi» dedikleri büyük göl ise de, Karadeniz’e de Bahr-Õ Hazer denildi÷i Akúehir’ine gönderilerek, bu kasaba ile o yörede bulunan Ab-Õ Germ (IlgÕn),
söylenirdi. Çünkü, Hazer veya Huzar Kavmi, uzun zaman KÕrÕm’da oturmuúlardÕ. Bundan dolayÕ burada
«DeryayÕ Hazer», ancak Karadeniz demek olur. Bkz. Reinaud, Ebu’l-Fida’nÕn Takvimü’l-Buldan’Õn
FransÕzca tercümesi, c. 2, kÕsÕm, 1, s. 42, not, 5. Su÷dak veya Sudak KÕrÕm YarÕmadasÕ’nÕn güneydo÷u “Kubâd-âbâd Bulundu”, AnÕt Dergisi, S. X, (1949), s. 23; Alâeddin Keykubâd’Õn Kayseri’de yaptÕrdÕ÷Õ
kÕyÕsÕnda ve Kefe ile Yalta arasÕnda bilinen bir yerdir. Cenevizliler, oraya «Soldaya» derlerdi. ùerif saray ise, ùeker FabrikasÕ sahasÕ içindeki, «Keykubâdiyye SarayÕ»‘dÕr. Osman Turan, a.g.e., s. 398’de, I.
Edrisî, Nüzhetü’l-Müútâk’da (Joubert’in Fr. trc, c. 2, s. 395), «ùeltâtiye» adÕnÕ veriyor. øbn Batûta, Paris Alâeddin Keykubâd’Õn yaz aylarÕnÕ, Kayseri’de yaptÕrdÕ÷Õ bu sarayda geçirdi÷ini, ifade ettikten sonra;
baskÕsÕ, c. 2, s. 414, bazen «Serdâk» úeklinde yazÕp, o sahilin en büyük limanÕ oldu÷unu söylüyor. øbnü’1- ayni sayfa not, 121’de, M. Zeki Oral’Õn, sarayÕn yerini tesbit çalÕúmalarÕnda, kendisinden faydalandÕ÷ÕnÕ
Esîr, c. 12, s. 160. Defremery, Journal Asiatique, (1849), s. 14 ve 457, 460. Hammer, KÕpçak’ta AltÕnordu belirtir. M. Zeki Oral, anÕlan sarayÕn yerini, Kayseri ùeker FabrikasÕ sahasÕ içinde tesbit etmiú ve bu
Tarihi, s. 10, 292. Tarih Encümeni’nin OsmanlÕ Tarihi, c. 1, s. 77. tesbitlerinÕ de, Belleten, XVII/68, s. 501-517’de yayÕnlamÕútÕr. Bundan sonra, Oktay Aslanapa,
144 øbn Bîbî, bu nedenle Emîr Komnenos’un I. Keyhüsrev’in kÕzlarÕndan (yani, Keykubâd’Õn sürdürdü÷ü çalÕúmalarÕnÕ, 1964’de Türk Arkeoloji Dergisi’nde (XII/1, s, 1940) yayÕnlamÕútÕr. Bunlardan
kardeúlerinden) birini almÕú oldu÷unu açÕklÕyor. Komnenos ømparator ailesinden olup, øslâmiyeti kabul sonra, Kültür BakanlÕ÷Õ’nÕn izniyle, M. Oluú ArÕk ve Rüçhan ArÕk’Õn, adÕ geçen saray üzerinde
etmiú olmasÕ gereken bu emîrin eski adÕnÕ korudu÷u anlaúÕlÕyor. Bu kiúi, hakkÕnda, Huart, Epigraphie, s. çalÕúmalara devam ettikleri ve bazÕ tesbitler yaptÕklarÕ bilinmektedir. (K.G.)]. Gariptir ki, øran
40 not, 2’de Le Beau’ya dayanarak, bazÕ düúünceler ortaya atÕyor. hükümdarlarÕndan ve Keyler (Achemenitler) soyundan Keykubâd da «Kubâdiyân» adÕyla Ceyhun Nehri
145 Bilindi÷i gibi, Alâeddin Keykubâd, iki úehir kurmuútur. Bunlardan biri, bugün var olan Alâiye üzerinde bir úehir kurmuútur. Acaba, Selçuklulardan Keykubâd, bunu mu taklit etmek ister? Bkz. Mohl,
(Alanya)’dÕr. Di÷eri, tarihçiler tarafÕndan «Kubâdiyye» «Keykubâdiyye» ve bazen «Kubâdabâd» diye Câmiü’t-Tevârih’ten bastÕrdÕ÷Õ bazÕ parçalar, Journal Asiatique (1841), c. 11, s. 321.
anÕlÕr. Fakat yeri belli de÷ildir. Hammer, c. l, s. 40 ve Ahmed Tevhîd, Katalog, s. 183’de, Nühbetü’t- 146 BasÕlÕú yeri ve tarihi olmayan bu gümüú paranÕn ön yüzünde “Es-Sultanu’1-Muazzâm Alâeddin
Tevârih’e da yanarak, bunun Erzincan yöresinde bulundu÷unu ve Neúrî, Müzey-i Hümâyûn Ktp. de Keykubâd b. Keyhüsrev” ve arka yüzünde, ortada bir atlÕ resmi olmak üzere, çevresi Ermenice «Hetum
yazma, s. 2, Kubâdiyye’nin Erzurum (Arz-Rum’dan) oldu÷unu söylüyorlar. øbni Bîbî, «Keykubâdiyye» tekavur Hayut» yazÕlÕdÕr. Bkz. Galib, Takvîm, s. 37, 41; Tevhîd, Katalog, s. 182. II. Keyhüsrev zamanÕnda
ve bazen «Saray-Õ Keykubâdiyye» deyip, aúa÷Õ yukarÕ Kayseri yöresinde bir tepe üzerinde oldu÷unu da, bu müúterek (ortak) paralardan basÕlmÕútÕr.
söylüyor ki, belki Evliyâ Çelebi’nin (c. 3, s. 185), «Alâeddin Köúkü Mesiresi» dedi÷i yer burasÕdÕr. Bu 147 øbn Bîbî, Farsça Selçuknâme, s. 148.
yerse bugün, «Köúk Da÷Õ» olarak bilinen bölge olsa gerektir. Hâlbuki, «Kubâdâbâd»Õn kuruluúunu øbn 148
Bîbî ayrÕca anlatÕp, Sultan Alâeddin’in Kayseri’den kalkÕp yol alarak, baúúehir Konya’dan geçip, Bu adam Sünnî Mezhebi’ne girdi÷inden, bu adÕ aldÕ÷Õ söylenir.
«E÷rinas» mevkiine ulaútÕ÷Õnda, bir gezinti yeri gördü÷ünden, o zaman Emîr-i ùikâr ve Mimar olan 149 Bu olayÕ øbnü’1-Esir (c. 12, s. 197), baúka türlü anlatÕp, Alâeddin Keykubâd, Erzurum KuúatmasÕ
Sadeddin Köpek’e orada güzel binalar yaptÕrmÕútÕr, demesine bakÕlÕrsa, «Kubâdabâd» ile için yardÕmda bulunmak üzere, ordusuyla birlikte gelmesini Davudúah’dan istedi÷ini, bu emre uyan
«Keykubâdiyye»‘nin baúka baúka yerler olmasÕ gerekir. Kayseri’nin hemen kuzeybatÕsÕnda ve Davudúah’Õn Alâeddin’in yanÕna varÕúÕnda, hemen tutuklanarak, önce Erzincan ùehri ve sonra Kemah
Karasu’nun kÕyÕsÕnda Keykubâd adÕyla bir köyün bulunmasÕyla, bu yörelerde de etraflÕca inceleme Kalesi’nin alÕndÕ÷ÕnÕ açÕklÕyor. Îbnü’1-Esir, fazla bilgi olarak, Alâeddin, do÷uda savaúla u÷raúÕrken
yapmak gerekir. [Bugün, adÕ geçen saraylarÕn yerleri kesin olarak tesbit edilmiútir. I. Alâeddin Sinop’u —yöredeki düúman tarafÕndan (Trabzon ømparatorlu÷u olacak) iúgal edildi÷ini duymasÕ
Keykubâd’Õn, yukarÕda sözü edilen «E÷rinas» mevkiinde yaptÕrdÕ÷Õ saray, bugün Beyúehir’deki üzerine— hemen ordu göndererek, karadan ve denizden hücumla aldÕ÷ÕnÕ, yazÕyor ki, bu bilgileri øbn
Kubâdâbâd SarayÕ»dÕr. Bkz. Osman Turan, Selçuklular ZamanÕnda Türkiye, s. 397 ve M. Zeki Oral, Bîbî’de göremedik.