Page 113 - İbrahim Tennuri
P. 113

İbrahim Tennûri | hayatı ve eserleri
            Hâk: Toprak, toz.                     Heft: Yedi.

            Hâl: Dervişlerin cezbesi, baygınlığı.  Hem-âvâz: Sesleri birbirine
                                                  uygun, aynı sesi çıkarma.
            Halâvet: Tatlılık, şirinlik.
                                                  Hem-râz: Sıkı-fıkı, arkadaş, sır arkadaşı.
            Haldâş: Aynı halde olan şahıslar.
                                                  Hemdem: Sıkı-fıkı, can ciğer, arkadaş.
            Hammâr: Mürşid, kılavuz.
                                                  Hemîşe: Her zaman dâimâ.
            Hamr: Sarhoşluk veren içki.
                                                  Heşt sâd: Yedi yüz.
            Hâmuşa gelmek: Susmak, sükut etmek.
                                                  Heştâd: Seksen.
            Hangâh: Tekke, zaviye.
                                                  Hıridâr: Müşteri, satın alan.
            Harac: Müslüman olmayanlardan
            alınan vergi.                         Hırs: Öfke, istek, sonu gelmeyen arzu.
            Harâmî: Eşkıya, haydut, hırsız, yol kesen.  Hıyânet: Hainlik, vefasız,
                                                  itimadı kötüye kullanma
            Hâristân: Dikenlik, çalılık.
                                                  Hızır: Hızır aleyhisselam.
            Hark-i âdet: Mucize, keramet.
                                                  Hîbe: Bağışlama, karşılıksız verme.
            Hased: Kıskançlık, çekememezlik.
                                                  Hil’at: Süslü elbise, kaftan.
            Hâsıl: Meydana gelen, hasılat.
                                                  Himmet-i merdân: Kişilerin yardımı.
            Haşr-ı ecsâd: Kıyamet günü ölülerin
            cesetleri ile birlikte bir araya gelmesi.  Hisar etmek: Muhâsara etmek, kuşatmak.

            Haşrı: Pişmemiş, olgunlaşmamış cahil.  Hoca: Hoca, ağa, sahip, öğretmen, müderris.
            Hatar: Tehlike.                       Hod, hoz: Kendi.
            Hatmetmek: Bitirmek, Kur’an’ı         Hon: Sofra, ziyafet.
            baştan sona okumak.
                                                  Hor: Değersiz, âdi, alçak, itibarsız, hakir.
            Havâle: Bir işi başkasına             Hûb: Güzel, hoş, iyi.
            bırakma, havale etme.
                                                  Hubb-ı dünya: Dünya sevgisi.
            Hayber: Medine yakında bir yer.
                                                  Hudâ.: Allah.
            Haydar: Hz. Ali, cesur, yiğit.
                                                  Hümâ: Devlet kuşu.
            Hayrân: Hayrette kalan, şaşıran.
                                                  Hunsâ: Erkek ve dişi âleti olan.
            Hazz: Nasip, pay. Zevk alma, hoşlanma.
                                                  Hunsây-ı müşkil: Erkek ve
            Hecr, hicrân: Ayrılık, unutulmaz acı, tesir.
                                                  dişiliği belli olmayan kimse.

                                                                                    113
   108   109   110   111   112   113   114   115   116   117   118