Page 118 - İbrahim Tennuri
P. 118
Dr. Mustafa Fidan
Mudârebe: Bir yandan sermâye diğer Müzeyyen: Süslü, süslenmiş.
yandan da emek konularak kurulan ortaklık.
Müntehâ: Sona eren.
Muğlak: Kapalı, gizli.
Mürğ: Kuş.
Muhabbat: -habt ‘dan ; iptal etme, Mürde: Ölü, ölmüş.
bozma, yanlış hareket etme.
Mürâkkeb: Birkaç maddeden
Muhabbet: Sevgi, sevişme.
meydana gelen.
Muhâlif: Uygun olmayan, ayrılık gösteren.
Mürid: Bir mürşide bağlı olan kimse.
Muhit: Kuşatan, etrafını çevreleyen.
Mürted: Dininden dönmüş.
Muhrim: İhrama giren.
Müsâkât: Meyvesinin bir kısmını
Mukâbil: Karşılık, karşı. kendisi almak şartıyla bağ veya
ağaçlarını birine icara vermek.
Murad: Arzu, istek, dilek.
Müsemmâ: İsimlenmiş, adlanmış.
Musallâ.: Mescit, cami, namaz kılınan yer.
Müsülman: Müslüman.
Musaffâ: Süzülmüş, seçilmiş, arınmış.
Müvellâ: Dinen vazifelendirilmiş memur.
Mutallâ: Süslenmiş.
Müzâre’a: Bir yandan toprak diğer yandan
Mutrib: Çalgıcı.
da emek olmak üzere yapılan ortaklık.
Mübârek: Bereketli, feyizli,
Müzebzeb: Şaşkın, kararsız,
Mübassır: Gözetici, bakıcı, hekleyici. karmakarışık eden.
Mübeddel: Değiştirilmiş. Müzekki: Zekât veren, temizleyen.
Müberrâ: Temize çıkmış, aklanmış. Müşerref: Şerefli, kendisine şeref verilmiş.
Mücellâ: Cilalı, parlatılmış, parlak. Müştehâ: Arzu edilen.
Müessir: Tesir yapan, iz bırakan.
Müflis: İflas eden, malı kalmayan. N
Müfti-i mâcin: Hileci, hile Nâ-gâh: Ansızın, vakitsiz.
yolunu gösteren, müftü.
Nâ-sevâb: Yakışmayan, yanlış.
Mülzem: Baskın çıkararak susturulmuş
kimse, lüzum görülen şey. Nâ-tüvân: Zayıf, kuvvetsiz.
Mümtaz: İmtiyazlı, ayrı tutulmuş, seçkin. Nâdân: Cahil, kaba, terbiyesi kıt.
Münevver: Aydınlanmış, nurlanmış. Nâgehân: Birdenbire, ansızın.
118