Page 120 - İbrahim Tennuri
P. 120
Dr. Mustafa Fidan
Pâyandân: Destekler, dayaklar, rabıtalar. Raht: Yol ihtiyacı, döşeme ve ev takımı.
Pâye: Rütbe, derece. Râm olmak: Teslim olmak, itaatli olmak.
Penâh: Sığınma, sığınacak yer. Ravza: Bahçe.
Pend: Nasihat, öğüt. Râz: Sır, gizlenen şey.
Perâkende: Parça parça, dağınık halde. Rehn: Tutu, ödünç alınan eşya.
Perr: Kanat. Rehnumân: Yol gösteren, kılavuz.
Perrende olmak: Uçuşmak. Rehzân: Yol kesenler.
Pertev: Güneş, ışık. Remz: İşâret, alamet.
Pervâne: Geceleri ışığın etrafında Renc: Ağrı, sızı, zahmet, sıkıntı.
dönen küçük kelebek.
Rencür: Incinmiş, sıkıntılı.
Pervaz: Uçuş, havaya uçma.
Reyb: Şüphe, güman, şekk.
Perverdigâr: (Allah Teâlâ) Bütün Rıdvân: Razı olma, hoşnutluk.
yaratılmışları besleyen ve yetiştiren Allah.
Rim: İrin, çapak, çürümüş kemik.
Pes: Bundan sonra, o halde, öyle ise, imdi.
Riyâ: Gösteriş, içten olmayan.
Peşşe: Sivrisinek.
Riyâzat: Dünya lezzetlerinden
Peyk: Haber götürüp getiren.
sakınma, perhizie yaşayış.
Peymân: And, yemin.
Ruhsat: İzin, müsaade.
Peymâne: Kadeh.
Ruk‘a: Uzerine yazı yazılan
Pîr: Yaşlı, ihtiyar, tarikat şeyhi. kağıt, deri parçası.
Pul: Para, akçe. Rumüz: Remizler, işâretler,
manası gizli olan sözler.
Pünhân; penhân; pinhân: Gizli, saklı.
Rüberü: Yüz yüze.
Pür: Dolu, dopdolu.
Rüi: Gün, gündüz.
Pürnür: Nurla dolu.
Rüsiyâh: Rezil, itibarsız.
R Rüşen: Aydın, parlak, belli, meydanda.
Râğıb: İstekli, isteyen, rağbet eden.
Râh: Yol.
120