Page 117 - İbrahim Tennuri
P. 117
İbrahim Tennûri | hayatı ve eserleri
Mahmûr: Sarhoşluğun verdiği Mest: Âşık, sarhoş.
sersemlik, baygın göz.
Mest olmak: Sarhoş olmak,
Mahrem: Haram, dinin yasak ettiği şey. kendinden geçmek.
Maksat: İstenilen şey, meram. Mestâne: Âşıkçasına, sarhoşçasına.
Maksut: istek, istenilen şey. Mestûr: Örtülü, kapalı, gizli.
Mânend: Benzer, eş. Meşâyih: Şeyhler, azizler, ulular.
Marzıyye: Razı olmuş, razı olan. Meşrût: Şartlı, şarta bağlı.
Matbak: Mutfak. Mevâlid: Mevcutlar, yeni doğmuşlar.
Matlûb: Aranılan, istenilen şey. Mevc: Dalga.
Me’zûn: İzin verilmiş, izinli. Mevzûn: Olçülü, kâfiyeli, düzgün.
Mecma’: Topluluk, toplanılacak yer. Mey: Aşk-ı ilahi, şarap.
Meded: Yardım. Meyhâr: Âşık, içkici
Mefkûd: Yitik, kaybolmuş kimse. Mezbûn: Zayıflamış, ücizleşmiş, güçsüz.
Meftûn: Büyülenmiş, fitnelenmiş. Mısbâh: Kandil, lamba, ışık veren şey.
Mehdiyyûn: Doğru yolu Mısmıl: Boğazlanmış, kesilmiş hayvan.
tutanlar, hidâyete erenler.
Miftâh: Anahtar.
Mekr: Hile, desise.
Mihnet: Zahmet, eziyet, gam, keder.
Melâmet: Ayıplamak, kınamak, azarlamak.
Mikât: Hacılar için ihrama girilecek yer.
Melce: Sığınacak yer.
Mu’âfiyet: Vergi ve diğer devlet
Menâkıb: Menkıbeler, tekliflerinden muaf tutmak.
büyüklerin güzel halleri.
Muallâ.: Yüce, yüksek.
Menzil: Bir günlük yol, konak, yurt, ev
Mu’âmil: Muamele yapan, iş yapan.
Merd: Er, cesur, yiğit.
Mu’amma: Bilmece,
Merdân: Mertler, yiğitler, erkekler. yanıltmaca, anlaşılmaz iş.
Merdâne: Cesurca, yiğitçe. Mu’anber: Güzel koku.
Merhem: Merhem. Mu’attal: İşe yaramayan, terk edilmiş.
Merkad: Mezar, kabir. Muâvin: Yardımcı.
Mesrûr: Sevinmiş, memnun.
117