Page 52 - kayseriden_kopan_turku
P. 52
O sırada Muazzez Hanım gelir. Bahçe kapısında karşılaşırlar. Selamlaşırlar. Ahmet Gazi, Muazzez Hanım
ile birkaç cümle konuştuktan sonra Yıldız’ı gösterir:
—Yahu! Bu ne biçim kız? Size misafir geldim dediğim halde beni içeri almadı.
—Benim kızım kimi içeri alıp almayacağını bilir. Öyle yapmışsa öyledir.
— Valla ben görüşmek istediğim bir insan olduğunda kapıdan kovarlarsa bacadan girerim. Benden kurtu-
lamazsınız.
Yıldız, Ahmet Gazi’nin bu son cümlesiyle Onun yüzüne öfkeyle bakar. Sinirden deli olacak gibidir. Yıldız gibi
son derece sakin bir insanı böylesine kızdıran bu adamı Türkiye tanısa bile, Onun gözünde cahil bir çobandan
farklı değildir. Ama tanrı misafiridir ve evlerine gelmiştir ziyaret için. Annesi kabul etmiştir. Yapacak bir şey
yoktur. Bir süre sonra da Necati Bey gelir. Gece geç saatlere kadar sohbet ederler Necati Bey ile Ahmet Gazi.
Ara sıra da Muazzez Hanım katılır onlara. Yıldız hiç konuşmaz. Diğer odada dikişine devam eder.
İstanbul’da mülkiye tahsili yapan ağabeyinin şu an burada olmasını çok ister. En azından bu kendince mü-
nasebetsiz gördüğü adamı, gecenin bu saatlerine kadar evde tutmaz sepetler. Oysa babası misafirperver,
sohbetine doyum olmaz, her insana değer veren, herkes tarafından sevilip saygı gören biridir. Zaten Necati
Bey’in evinde her gün saat beşte dört aile için yemek pişirilir ve tepsi ile dağıtılır.
Vakit geç olduğundan annesiyle birlikte odaya çekilip yatarlar. Bir süre sonra da Ahmet Gazi ayrılır evden.
Kapıdan kovulursa pencereden gireceğini söyleyen adam öyle hemen kesmez ayağını. Daha sonraki günlerde
sık sık gelmeye başlar. Aileden biri gibi hareket eder. Yine yemeğe kalır, yine gecenin geç saatlerine kadar
52 Yıldız’ın dışındaki aile bireyleri ile sohbet eder. Konu genellikle aynıdır:
Necati Bey Caddesi’nde iki odalı bir ev tuttuğundan, Yaşlı annesi ile odanın birini paylaştığından, Ana bir,
baba ayrı kardeşi Mahmut’un işsiz olduğundan, Yengesinin köy kızı olduğundan dolayı bazen iyi yemek
pişiremediğinden ve Onun pişirdiği yemekleri sevmediğinden, yemekte zorlandığından söz edip durur
Ahmet Gazi.
Yıldız zaten Ahmet Gazi’nin evlerine gelmesinden rahatsızdır ve bir gün bile oturup bütün bunları dinlemez.
16 yaşındayken babasının parasına ihtiyaç duymamaya başlar. Hiç kimsenin pırlantayı bilmediği bir devirde
kendine pırlanta yüzük alır. Ne zaman Eskişehir’deki, annelerinin ayrı olduğu ablası geldiğinde birlikte Ulus’a
giderler, en pahalısından tatlı yerler ve sürekli hesabı o öder. Hiç para sıkıntısı çekmez çünkü çalışıyordur.
Çünkü çalışmayı çok seven, hesabını, kitabını bilen bir kızdır.
Tek hayali, bir gün radyoda şarkı okumaktır. Ahmet Gazi Ayhan’ın artık bıktıran, usandıran, ara vermeyen,
ne amaçla olduğu bir türlü anlaşılamayan ziyaretlerinden sıkılmaya başlar. Tam üç aydır bu böyle sürüp
gitmesi onun canını sıkmaya başlar. Bir gün şöyle dedi Necati Bey yarı şaka, yarı ciddi:
—“Yahu bu adam benim hanıma mı takıldı ki sık gelmeye başladı.”
Gülüşürler.
Muazzez Hanım da rahatsız olmaya başlar iyiden iyiye. O geldiğinde Yıldız, öteki odaya geçip dikiş işlerine
başlasa da ailenin rahatsızlıkları gün geçtikçe artmaya başlar.
Bir gün bir fırsatını bulur Ahmet Gazi ve Yıldız’a fısıltı halinde şunları söyler:
—“Bunlar seni sanatçı yapmak istemiyorlar. Sende büyük kabiliyet var. Yazık olacak. Bunca yıl ders almışsın.