Page 127 - Kültepe Kaniş
P. 127

Hukuk
            ku’nun düşman Tawiniya  kralı ile işbirliği yapmakla itham edildiği anlaşılmaktadır.
                                  60
            Temsilciler Aşşur-taklāku’nun Tawiniya kralıyla herhangi bir ilişkisinin bulunmadığını
            söyleyerek ona, ya Asurlu kimselerin yemin şekli olan tanrı Aşşur’un hançeri üzerine
            yemin ederek veya yerli bir kimse gibi nehre giderek suçsuzluğunu kanıtlama fırsatı
            verilmesi teklifinde bulunmuşlardır. Hattâ, onun yerine tanrı Aşşur’un hançeri önünde
            kendilerinin yemin edebileceklerini belirtmişlerdir. Ancak, açıkça anlaşıldığı üzere,
            kral ve kraliçe aslında Tawiniya kralına kendileri hakkında bilgi götüren, yâni casusluk
            yapmakla suçlanan, adı belirtilmeyen diğer bir Asurlunun ele geçirilmesi peşindedirler.
            Herhalde kārum’un bu kimseyi tanıdığından emin oldukları için, ısrarla o kişinin teslim
            edilmesini istemektedirler. Anlaşılan Aşşur-taklāku, kārum’un asıl suçluyu teslim etmesi
            için rehin olarak tutulmaktadır. Fakat burada dikkati çeken nokta, temsilcilerin bütün
            tekliflerini geri çeviren kral ve kraliçenin, tutuklunun serbest bırakılması için kārum’dan,
            büyük bir serveti teşkil eden 1 mina amũtum veya 10 mina (5 kg.) altın istemektedirler.
            Bu ödeme yapılmaz ve casuslukla suçlanan kimse teslim edilemez ise, rehin tutulan
            Asurlu öldürülecektir.

               Yukardaki metinde geçen “nehre gitmek” (ana id alākum) tâbiri ile Anadolu’da uygu-
            lanan bir yargılama tarzına işaret edilmektedir. Orada “Tanrı Aşşur’un hançeri üzerine
            yemin etmek” (mahar patrim ša Aššur tamā’um)  formülüyle ifade edilen ve elbette ki
                                                     61
            bir Asurluyu bağlayacak yeminin kral ve kraliçeyi tatmin etmeyeceği düşüncesiyle,
            kārum temsilcileri zanlının nehre gitmesini teklif etmektedirler. Suç işlemekle itham
            edilen bir kimsenin, suçlu olup olmadığının kanıtlanması için nehre atılarak, Nehir
            tanrısının hakemliğine başvurulması (nehir ordali) uygulamasına Mezopotamya menşeli
            Ur-Nammu ve Hammurabi kanunlarında da rastlıyoruz.
               Hammurabi Kanunu’nun 2. maddesinde, “Eğer bir adam bir adamı büyücülük yapmakla
            suçlarsa ve onu ispat edemezse, büyücülükle suçlanan nehre gidecek (atılacak). Eğer nehir
            onu çekerse, iftira eden onun evini (malını mülkünü) alacaktır. Eğer o adamı nehir aklarsa ve
            sağ olarak kurtulursa, onu büyü yapmakla suçlayan kimse öldürülecektir. Nehrin sağ (olarak)
            bıraktığı (kimse), iftira edenin malına mülküne sâhip olacaktır.” kararı yer almaktadır. Zan-
            lının nehirden kurtulması suçsuz olduğunun kanıtı sayılıyordu. Bu geleneğin hukuk
            kurallarının henüz yazılı hale getirilmeden önceki zamanda, “Teamül Hukuku”nun
            unsurlarından birisi olarak Anadolu’da da öteden beri uygulana geldiği anlaşılmaktadır.


            60  Tawiniya, bir Asur kolonisinin bulunduğu, Koloni devrinin önemli şehirlerinden birisidir. Şehrin
               lokalizasyonu hakkında ileri sürülen teklifler arasında Boğazköy- Hattuşa yakınında bulunan, Klasik
               devirlerdeki Tawium (bugünkü Büyük Nefesköy) ön plana çıkmaktadır.
            61  Mahkemede hâkim önüne çıkan davacı, iddiasını ispat için bir belge sunmadığı veya iddiasını
               doğrulayacak şahitler gösteremediği durumlarda yemine başvurulurdu. Yemin, kutsal bir yerde,
               tanrının sembolü önünde tanrı veya kral üzerine edilirdi.

                                                                                    127
   122   123   124   125   126   127   128   129   130   131   132