Page 105 - Yılınlı Dağı Kitap
P. 105
beyazlaştı. Nasırlı ve çıplak ayakları o sıcakta ürpertiler
içinde kaldı.
Sıralı yoksul insanlar için, başka insanlar saygıya
değerdi. Onlar misafirleri idi. Bu gözle baktılar, öyle
anladılar. Onların ihtiyaçlarını gidermek için seferber
oldular. Arabadakilerin bu çileli yolculuğunda yardımcı
olmak istediler. Onlar için ellerinden gelen ne iyilik var
ise yapmaya yöneldiler. İçlerinden birisi kadınların aç
olabileceğini düşündü. Yiyecek namına evinde tek
kalan bazlama ile peyniri getirebildi. Kadınlar verileni
aldı. Fakat kuru çökelek peynirini ısırıp koparamadı.
Yeniden de mahcup olmak istemedi. Peynir ve ekmeği
kimseye göstermeden sepetlerinin içine attılar. Yola
dizili olanlar, en sonunda ikram edecek şeyi buldular.
Kalbur ile parmak üzümü getirdiler. Arabadakiler
parmak üzümünü sevdiler. Susuzluklarına biraz olsun
çare diye üzümleri hemen yediler. Bu arada Musa
Onbaşı ve askerlerinin dili damaklarına yapıştı. Onların
eline kokmuş su da geçmedi. Ancak üzümlerden
onlarda yedi.
Arabalar tozlu yolda durmadan yürüdü. Ak Ev artık
uzaktan görünüyordu. Fakat o yerin ne işe yaradığını
kimse bilmiyordu. Kafile Ak Ev yakınına kadar geldi.
Hala suya ihtiyaçları vardı. Musa Onbaşı rahip Leon’a,
daha ilerde Koyun Baba olduğunu ve onun buz gibi
sularının yerden kaynadığını söylüyor ve sabredin
diyordu. Kulaklı Bağları’nda yaşayanların kar
kuyularına köstebek veya yılan ve benzeri bir yaratık
düştüğü zaman sularının böyle bozulduğunu, suyun
bitlendiğini ve korktuğunu söylüyordu. Bu yoksul
insanların ancak üzüm bağlarından elde ettikleri ile
yaşadıklarını anlatıyordu.
Bu arada bir sandık açılmış ve içinden sulu
portakallar çıkmıştı. Onu yeşil iken saklamışlar ve
97